İlginizi Çekebilir
Doğala Doğru

Türkülerin Anlattığı

Doğala Doğru

Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım diyen şairin hislerini Yemen Türküsü’nü ya da Çanakkale Türküsü’nü dinlerken hissetmemek mümkün mü?

Toplumun duygularını, yaşadığı önemli olayları, bireylerin yaşam koşulları karşısında takındıkları tavırları yansıtması bakımından türküler; insanın ve milletin fotoğrafını çekmemizi sağlar.

Doğala Doğru

Kökleri oluştukları toplumun içinde yer alan birer kutlu ağaç gibidir. Türkülerin dallarında sevda, özlem, aşk, feryat ve yas vardır. Dinlediğimiz bir türkünün bize, bizi anlattığı o kadar durum vardır ki. Bazen bir sevdalının ardından yakılan bir türkü, bazen askerden dönmeyen bir gence ithaf edilen bir türkü kimi zaman da ayrılığın acısıyla dile getirilen bir türkü duygularımıza tercüman olabilir.

Tarih kitaplarında düz bir bilgiyi okuyabiliriz. Sarıkamış’ın en şiddetli çarpışmalarını, kaç şehit verdiğimizi öğrenebiliriz. Ancak tarih kitabında Sarıkamış’a giden bir askerin ardında kalan nişanlısının gözyaşlarını ya da bir annenin hasret kaldığı evladının ardından ördüğü yünlü kazağın öyküsünü okuyamayız. Halbuki bir türküde nakış nakış işlenen bir sevdayı, ilmik ilmik örülen bir özlemi ve oldukça yoğun yaşanan bir duyguyu hissedebiliriz.

Yaşayan bir kültür unsuru olarak ele aldığımızda türkülerin işlevlerini de daha sağlıklı bir şekilde ele alabiliriz. Psikolojik, estetik, eğlence, eleştiri, haber verme, eğitici, ahlaki, milli, dini ve ticari birtakım işlevleri vardır. İnsandan insana, kuşaktan kuşağa geleneğin aktarıcısı olan türküler sayesinde geçmişte kalmış birtakım olayların, duyguların ve yaşanmışlıkların canlı tarihini okuyabiliriz.

Halk ozanlarının dile getirmesi sonucunda yayılan ve daha çok kişiye ulaşan türküler ayrıca askerlik, göç, ticaret, düğünler, gezginler, seyyar satıcılar gibi kişi ve olaylar aracılığıyla da yayılmıştır.

Özellikle gurbet, askerlik, savaş, göç gibi temalarda yazılmış çok sayıda türkü vardır. Ülkemizden Almanya’ya iş bulma isteğiyle göç etmiş nice insan türkülerde kendine yer edinmiş, gurbetin hissettirdiklerini bu yolla dile getirmiştir. Kuzey Afrika, Balkanlar, Suriye, Hicaz, Kars gibi yöre ve şehirlerde askere giden gençlerin yaktıkları türküler, asker yolu gözleyen tüm ailelerin birer sığınağı olmuştur. Şairin dediği gibi “Türkülerde ara Yemen’i, gideni ve geri dönmeyeni.” dizeleri gerçek olmuş ve canlı bir tarih türkülere damıtılmıştır.

Ninnileri de lirik türküler olarak ele almak mümkündür. Çünkü her ninni onu söyleyen annenin, ninenin duygularını ele verir. Açıkça söylenemeyen istekler, kimi sitemler ninnilerin içinde gizlenmiştir. Daha sonra detaylı bir yazıyla konu edineceğimiz ninniler bahsini burada noktalarken aslında kapalı ve örtülü bir lirizmin ninnilerde kendine yer bulduğunu da yinelemeliyiz.

Gidenin ardından yakılan türküler, gelen ölüm haberiyle birer ağıt oluverir. O zaman yakılan ağıtlar sadece dizelerle, sazla değil yürekle de demlenir söylenir. Çünkü artık sevilen kişi, beklenen insan bir daha asla dönmeyecektir. Sonsuz yolculuğa çıkmış ve artık çok uzaklarda bir yerlerdedir. Vefat haberi önce evdekileri ve yaşadığı evdekileri sarsar. Belki savaş yerinden gelen bir mektup, belki kapıyı çalan bir asker ya da hastane bahçesinde yankılanan bir haberdir bu. Hepsinin ortak yanı ise bir selâ ile göğe yükselen mevtanın adıdır geriye kalan. İşte bu ölümle yıkılan kişinin kapı önünde, cenaze evinde ya da defin işlemi sırasında feryat figan yaktığı ağıtlar da birer türkü çeşididir.

Ağıtlar, yüzyıllardır Türk milletinin sözlü kültüründe önemli bir yer tutmuştur. Alper Tunga Sagusu bunun bilenen en eski örneğidir. Ölen kişiyi metheden ve ondan özlemle söz eden ağıtlarda gözyaşının yanında sabır ile isyan arasında gelip giden bir ruh hâli saklıdır. Bu ruh, etraftakileri üzen ve tesellisi mümkün olmayan duyguları dile getiren bir ruhtur. Evden çıkar, önce tüm kainâtı dolanır sonra yeniden kendi içine çekilir ve cenaze evinin sessizliğe bürünmesiyle de kültürün içinde yer tutan bir ağıt olarak havaya asılı kalıverir. Göğe yazılan ve nefeslendirilen her bir ağıt, vakti gelince her evin kapısını çalmakta oldukça ısrarcıdır. Bu nedenle aslında türküler, yaşamın gerçeğine de bizleri hazırlamaktadır.

Ninnilerle başlayan hayat, bir gün ağıt ile sonlanacaktır. İşte insanoğlunun temel hayat yazgısı doğum ve ölüm türkülerin de içinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Mühim olan türkülerin işlevlerini idrak ederek bunları hayatta tatbik edebilmektir.

Türkler, türkülerle kendini ifade etmiş ve nice ozan çıkarmıştır. Bu ozanlar yeri gelmiş sazla yeri gelmiş bir aşık atışmasında sözle, yeri gelmiş dağ tepe gezerek yolda yolakta türküleri dile getirmişlerdir. Karacaoğlan’ın lirizminden, Aşık Veysel’in toprak sevgisinden ya da Neşet Ertaş’ın bir bozlağından kendisini alabilen var mıdır?

Kim bu coğrafyada dileklerini mayalamışsa içinde bolca türkü vardır. Kimisi farkına varmaz, kimisi kenarından kıyısından geçer ancak aslında bu coğrafyada yaşamış her insanın anne karnından çıkınca duyduğuyla son nefesini verdikten sonra kurulduğu musalla taşında duyduğu hep aynı ezgidir. İşitilen ses, duyguların yoğunlaştığı ve kalplerde mayalandığı türkülerin sesinden başkası değildir.

Bu İçeriğe Ne Tepki Verirsiniz?