Çoğu deyimler günlük hayatımızda dilimize dolanmış bir şekilde kullanmaktayız, ama birçoğunun hikayesini bilmemekteyiz. Günümüze konu alan bu deyimler hepsi de buram buram tarih kokuyor. Bunlardan biri de "dingo'nun ahırı" deyimi. Genellikle disiplinsiz, kalabalık, gürültü bir ortam olduğunu düşünülen yerler için kullanırız, hatta şöyle ufaktan bir tepki olarak "Burası dingo'nun ahırı mı?" diye serzenişte bulunuruz. Bu deyimin oldukça ilginç buram buram yine tarih kokan bir hikayesi var. Ulaşımın keşfi ile başlayan bu hikayeyi öğrenmek için çok eski zamanlara yolculuk yapacağız. Hadi o zaman zaman makinemize atlayıp 1800'lü yıllara Şehr-i İstanbul’a doğru rotamızı çevirelim.
Günümüzün teknolojisi ile her şeye ulaşmak çok kolay. Teknoloji öyle ilerledi ki, ne temizlik ne bulaşık yıkamayı tercih ediyoruz. Başka bir ülkeye bile ulaşmamız çok kolay hikayemizin geçtiği yılına yolculuk ettiğimizde de 1800'lü yıllarda ulaşım sadece atlarla yapılırdı, o da herkesin atı yok sadece durumu iyi olanların atları var. Durumu bir benze iyi olanlar da at kiralarlardı uzun mesafeye gitmek için. İşte yine o dönem Tarihler 3 Eylül 1869'u gösterdiğinde eşi benzeri görülmemiş bir ulaşım aracılıyla tanışıyorlar. Konstantin Karopana tarafından Azapkapı Ortaköy hattında yolcu taşıyacak olan bu toplu taşıma aracının adı Atlı Tramvaydır.
Bu yeni ulaşım aracı olan atlı tramvay şehirde adete bir devrim yaratmıştır, herkes ne olduğunu nasıl kullanacağını bilemezken, taht-ı revan, tenteli at arabası, kupa ve fayton gibi sadece zenginlerin kullanabildiği bu ulaşım araçlarına nispeten daha ucuz, herkesin kullanabileceği bir ulaşım aracı eklenmiştir. Atlı tramvaylar ilk kez 1853’te, Fransız mühendis Alphonse Loubat tarafından New York’ta rayların yola gömüldüğü ilk şehir tramvayı inşa ediliyor ardından, gömülü raylar 1855’te yine Loubat tarafından Fransa’da Paris-Boulogne arasında inşa ediliyor.
Tarihler 1855 yılını gösterdiğinde Paris`te atlı tramvaylar sefere başlıyor. Yani sonuç olarak atlı tramvay icadından 40 yıl, Avrupa’da kullanılmaya başlanmasından 18 yıl sonra topraklarımızda hizmet vermeye başlamıştır. Azapkapı-Ortaköy hattında 06.30 ile 19.20 saatleri arasında her 20 dakikada bir sefer yapan bu ilk hatta kısa süre içinde yeni hatlar eklenmiştir.
Atlı tramvayların o yoğun ve en işlek döneminde Şişhane yokuşunun zorluğu ve yoruculuğundan dolayı atlar Taksime ulaştıklarında bitik bir halde olurlarmış. Tramvay akışının aksamaması için yorgun atlar ahırda dinlenmeleri için bırakılır, yeni atlarla tramvay seferine devam edilir ve bu döngü sürekli bu şekilde devam etmiş.
İşte o bitik, yorgun atların dinlenmesi için bırakıldığı bu ahır ise bugünkü Fransız Konsolosluğu’nun bulunduğu yerin yakınlarındadır. İşte bu ahırın sahibi de Dingo adındaki bir Rum vatandaş tarafından idare edilmektedir. Bugünkü Fransız Konsolosluğu yakınlarında da Dingo adlı bir Rum vatandaşının bir ahırı varmış. Şişhane-Kurtuluş hattının işlekliğinden dolayı en yoğun ahır da burasıymış.
Ancak Dingo biraz umursamaz ve üstelik çok içki içen biriymiş, çok alkol içtiği için de ahırla hiç ilgilenmezmiş. Tabii ahırla yeteri kadar ilgilenmediği be başıboş bıraktığı için, kayıtları düzenli olarak tutmaz, kayıtları düzenli olarak tutmadığı için de giren çıkan belli olmazmış ve dolayısıyla kavga - karmaşaya neden olmuş. Tüm bu kavga ve karmaşanın sebep olduğu ahırda atlar bazen ilgisiz kaldığı için dinlenemeden yeniden tramvaya koşturulurmuş.
İşte giren çıkanın belli olmadığı, kavgaların ve karmaşanın hiç eksik olmadığı Dingo'nun sahip olduğu bu ahır, kısa zamanda tüm herkesin diline dolanmış, ve o dönemin halkı ne zaman böyle bir ortama denk gelseler “Dingo’nun ahırı” benzetmesini söylemeye başlamışlar... İşte zaman içinde deyim haline dönüşerek anlamını ve hikayesini bozmadan böylece günümüze kadar gelmiş oluyor.