Yıllardır bize hep şu dendi “oturarak başarıya ulaşan tek varlık tavuktur”, lakin çok haklı da bir söz, ama hayat amaçlarımız doğrultusunda, para kazanma, iyi bir eve sahip olma, iyi bir arabaya sahip olma hayalleriyle çalışır didiniriz, hatta bazen çalışma temposuna kendimizi o kadar çok kaptırırız ki, o hayalini kurduğumuz ev, araba iyi bir yaşamı bile unuturuz, sürekli tempolu bir koşuşturma içindeyiz, iş yerimizdeki yöneticiyi memnun etme, aile içerisinde sizden beklenen görevleri yerine getirme, yaşam adeta size bir yarış haline geliyor, tüm bunlar olurken siz neredesiniz peki? Boş zamanlarınızı bile genellikle kendiniz için değerlendirmiyorsunuz değil mi? Boş zamanlarımız söz konusu olduğunda genellikle kendimizi çocuklarımız ile aynı şekilde hissederken buluruz. Çocuklarımız okulda geçirdikleri uzun bir günün sonunda eve yorgun bir şekilde gelirler ve bu sefer de başka bir sürü sorumluluk ile yüzleşmek zorunda kalırlar. Ödevlerini yapmalı, ders dışı etkinliklere katılmalı, evdeki görevlerini ve benzeri şeyler yapmalıdırlar.
Benzer şekilde, boş zamanımızı nasıl geçirdiğimiz ile ilgili üzerimizde baskı yaratan bir eğilim vardır. Kendimizi diğer çiftlerle, aile bireyleriyle ve arkadaşlarla zaman geçirmeye, restoranları ziyaret etmeye ya da gezilere çıkmaya zorlarız. Elbette bu toplantılar ve aktiviteler ile ilgili yanlış bir şey yok. Ancak gerçek şu ki, basitçe dinlenmek ve rahatlamak için giderek daha da az zamanımız kalıyor ve bugün buna daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyoruz, bu aynı şekilde cep telefonlarımız için bile geçerli yine boş zamanımızda elimize telefonu alırız, sürekli olarak mesajlara cevap verme, e-postaları okuma ve sosyal medya hesaplarımızı gözden geçirme ihtiyacımız söz konusu olduğunda da gerçekleşiyor, sanki gerçekten yapmamız gereken görevmiş gibi geliyor. Bunların tamamı ise kesinlikle yorucu bizi uyaranlardan oluşan bir yüke dönüşüyor. Ayrıca, hiç durmayan ve baskılar ve yükümlülüklerden oluşan bir yaşam stilini yaşamak da kesinlikle bize yardımcı olmuyor.
Dikkat ederseniz tüm bu koşuşturmaların bize verilen görevleri, kendimizi zorunlu hissettiğimiz eylemleri yaptığımızda gün geliyor kendimizi yorgun, halsiz ve hasta hissediyoruz, aslında hasta değilizdir, benliğimiz yorulmuştur, bünyemizin dinlenmeye, ruhumuzun kendini bulmaya ihtiyacı vardır. Hatta orada vücut bize “dinlen artık, çek üstüne battaniyeyi, bırak elinden telefonu hiçbir şey yapma” diyerek bize talepte bulunur. Bir battaniye, sıcak bir içecek ve kendiniz için ayırdığınız biraz alan eşliğinde evde, kanepenizde kalırsanız kötü bir şey olmayacak asla, aslında, bu çoğumuzun gizlice özlem duyduğu bir şey değil mi? Durum bu olunca ev kendimizi bulma da, keşfetme de bir sığınak haline geliyor, hatta iç benliğiniz ile bağlantı kurmak için en güvenli yer haline geliyor. Mesela ben; gece karanlık sokaklarda tek başıma yürümenin beni iyi hissettiren bir tarafı olduğunu öğrendim, insanlar arasında olarak, birbirimizin varlıklarına dokunmadan, kendim olarak yürümeyi seviyorum; ama bu, nasıl desem, farklı hissettiriyor. Sokak lambalarının, geçip giden araçların ve değişip duran trafik ışıklarının aydınlattığı yollardan geçerken fark ettiğim tek tük insanlar dışında çevrede pek kimse olmuyor ve ben gecenin karanlığında, parkta tek başıma akıyorum, kendi ayak seslerim ve nefes alıp verişlerim dışında tek başımayım. Her adımda yere daha sağlam basan ayaklarım, sanki hiç kırılmayacak gibi sağlamlaştırıyor güvenimi, her şeyi yapabilirmişim gibi, hiçbir şeyden kaygılanmama gerek yokmuş gibi, karanlığa bir daha gömülmeyecekmişim gibi hissediyorum. Attığım her adımda kendime duyduğum saygı artıyor, yürüdüğüm zamanlarda, o anlarda, benden başka kimse yok, hiçbir yere yetişmiyorum, hiçbir yere varmıyorum, bir sınır yok, yarış yok, yenilgi ya da zafer yok, olmak var. Kendim oluyorum ve ben yalnızca akıyorum, yürümek bana iyi geliyor. Yürürken evrene karıştığımı hissediyorum; ama yürümenin benim için asıl yaptığı, paramparça olmuşluğumu tamir etmek, bilincimin var olduğu bu bedenin canlılığını nasıl yok edebileceğim üzerine düşünüyordum ben, bunu yapmama engel olan, ondan vazgeçmemem için bana haykıran bir çocuktu; ama şu an iyi hissediyorsam bu, yürümek sayesindedir. Gecenin sessizliğinde yürümek beni iyi ederek bütünlüğümü korumama yardım ediyor, bunu bugün yeniden anladım.
Aslında hiçbir şey yapmamayı kendi doğanıza bir geçiş kapısı olarak düşünebilirsiniz, tüm hayatın koşturmaları, üzerime binen sorumluluklar, yapmam gereken görevlerin sıkıntısı beni sadece gece yürüyerek iyi ediyor. Siz de mesela programınız ne kadar yoğun olursa olsun, ufacık bir hiçbir şey yapmayarak, bunu kendinize hediye etmeyi deneyin bir isterseniz. Bu anlar sadece durmakla ilgili de değil. Fiziksel veya zihinsel bir amaç olmaksızın hareket etmek de bir nevi hiçbir şey yapmamaktır. Kim bilir, belki dans ederek bile bunu yakalayabilirsiniz. Sürekli bir iş peşinde koşarken amaçsızca hareket etme dakikaları bulmak sizin kendi hiçbir şeyiniz olabilir, aslında bu hiçbir şey yapmama akımı Hollandalılardan çıkma bir akımdır, ismine de Niksen diyorlar. Bu akım oldukça toplumumuzda da yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Aslında temel olarak ”hiçbir şey yapmamak” sadece olduğunuz yerde durup yatmak değil ama; boş boş etrafta dolaşmak, müzik dinlemek, dans etmek, şarkı söylemek hiçbir şey düşünmeden anı yaşamak aslında. Çoğu kişi için hiçbir şey yapmamak göründüğü kadar basit değildir, örneğin; hareketsiz oturup pencereden dışarı bakmak biraz zor olabilir, bahsettiğim aslında tam olarak bu değil. Niksen kavramının temel amacı, insanların hiçbir şey yapmadığında bile, beynimiz hala bilgiyi işlemektedir ve bekleyen sorunları çözmek için mevcut işlem gücünü kullanabilir ve bu da sizin yaratıcılığını artırabilir. Bu, bir yürüyüşteki bir soruna çığır açan bir çözüme sahip olmakla veya harika bir iş fikrinin hayal kurarken kendini göstermesiyle ortaya çıkabilir veya şarkı söylediğiniz anda hayallerinizin olduğunu keşfedersiniz, ya da dans ettiğiniz de aslında yaşamın o kadar sıkıcı ve çekilmez olmadığını fark edersiniz.
Tabii bu durumun dezavantajları yok mu elbette var, hiçbir şey yapmama durumunu depresyon veya anksiyeteden muzdarip olan kişiler için, ya da yas tutmak gibi bir süreci yaşayan kişilerin yapmaması gereken bir durumdur, bu durumları yaşayan kişilerseniz evet kendinizi izole etmeniz lazım ama bunun bu ortamın tadını çıkarmak için evde kalma kararı verme kapasitesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu durumlardaysanız, evde tek başınıza kalmak yerine, sevdiklerinizle bolca vakit geçirmelisiniz, dışarıda sosyal bir aktiviteye katılmalısınız, zira yaşam hepimiz için, evet biliyorum bu tür durumlarda kendini dışarıya atmak, birileri ile konuşmak çok zordur fakat kendi ruh sağlığınızın iyiliği ileride önüne geçemeyeceğiniz durumların oluşmaması için evde asla tek kalmamalısınız. Hatta size ufak bir tavsiye vereyim; eğer çevrenizde depresyon, anksiyete, yas tutma sürecinde olan bir yakınız var size yalnız kalmak istiyorum diyorsa eğer, yalnız bırakmamanızı, ama asla da bunu yaparken baskı halinde değil, karşıdaki kişiyi daha çok cezbedecek tekliflerde bulunmalısınız. “sen iyi değilsin hadi dışarı çıkalım” yerine “sana ihtiyacım var bugün benimle dışarı çıkar mısın?” diyebilirsiniz.
Tüm bunların haricinde hiçbir şey yapmamak, aksini yapmamızı söyleyen sosyal baskıya rağmen en çok istediğimiz şeyi yapma özgürlüğümüzü kucaklamak kendi doğanızı bulmak ile ilgilidir. Tüm bu hayatın koşuşturmalarından bıktıysanız, kendiniz hariç herkesle, işinizle, ilgilenmek artık çekilmez hale geldiyse, oturup depresyona girmek yerine yapmayı sevdiğiniz şeyleri yapın. Örneğin; kitap okumak, resim yapmak, bir film izlemek, bitkilerinize bakmak, evcil hayvanlarınız ile oynamak, eski mobilyalarınızı restore etmek ve benzeri şeyler, en önemlisi de hayatı acele etmeden yaşayın, kendinizi rahatlatmak için gece dışarı çıkmak yerine bunları uygulayabilirsiniz, haftada en az kendinize vakit ayırıp hiçbir şey yapmadığınızda kendinizi bulduğunuzu göreceksiniz, belki de bilmediğiniz bir yeteneğinizin olduğunu keşfedeceksiniz. Mesela hiçbir şey yapmadığınız anlarda her şeyi yapanları izlemek zevklidir, durup bir köşede izlemeli insan bazen akıp gitmeyen sokağı ve o gereksiz, anlamsız telaşı, keyiflidir.
Unutmayın; hiçbir şey yapmamak aslında kendi doğanızı bulmanızda en önemli adımdır. Şimdi hemen bu adımı atmaya hazır mısınız?