Sinema tarihinin en yetenekli, en özgün kalemlerinden biri olan Stanley Kubrick, ömrü hayatında çektiği 13 filmiyle seyircisiyle buluşmuş ve farklı bakış açısıyla akıllarda iz bırakmıştır. “En başarılı yönetmenler” dendiğinde akla gelen isimlerden biri olan Kubrick, sinemada estetik kusursuzluğa önem vermiş ve çektiği bilim-kurgu filmleriyle ön plana çıkmıştır. Genellikle filmlerinde işlediği; şiddet, cinsellik, korku ve ütopya temaları 1971 senesinde çektiği Otomatik Portakal filmiyle top seviyesine ulaşmıştır. Hatta öyle ki bu film, artı 18 olarak gösterim izni almıştır. Kubrick’in severek kaleme aldığı bu filmse Kubrick ve ailesinin hayatında ölüm tehditlerine yol açmıştır. Birçok sinema eleştirmeni tarafından beğenilen bu film, bir kesim eleştirmen tarafından da Kubrick’in seyircisini kendinden uzaklaştırma eğilimi olarak görülmüştür.
Otomatik Portakal Filmi Ne Anlatıyor?
Distopik bir dünyanın tasviri olan Otomatik Portakal’da başkarakter Alex’tir. Alex ve arkadaşları çevredeki insanlara şiddet uygulayarak bundan zevk duyan insanlardır. Ancak çete arasındaki fikir uyuşmazlıkları, Alex’in arkadaşları tarafından ihbar edilmesine; tecavüzle birlikte cinayetten mahkum edilmesine neden olur. Film de Alex’in hapisten sonraki hayatını ve polisler aracılığıyla beyninin yıkanması konularını ele alınır. Devlet tarafından uygulanmaya başlanan beyin yıkama metodunda, kötülerin daha ağır cezalandırılarak daha iyi olması amaçlanır ve bu deneyde Alex adeta bir kobaydır.
Alex’in hayatında tek saygı duyduğu insan Beethoven’dir. Bu metod boyunca Alex’in elleri ve kolları bağlanır. Gözleri bir daha kapatamaması için iğnelerle tutturulur ve Beethoven’in 9. Senfonisi eşliğinde Nazi soykırım görüntüleri izletilir. Sürekli tekrarlanan bu rutin, Alex’in kötülük yapması bir kenara dursun; düşünebilme yetisini bile kaybetmesine yol açar. Program sonundaysa Alex serbest bırakılır.
Evine geri dönen Alex, ailesi tarafından istenmeyince kendini sokakalarda bulur. Şiddet uyguladığı insanlar, şimdi Alex’i döver. Çete arkadaşları birer polis olarak Alex’i döver ve içlerindeki bitmeyen şiddet aşkını bu şekilde yansıtırlar. Tüm bu olanlardan sonra Alex, karısına tecavüz ettiği adamın evine gider. Adam ilk başta Alex’in, karısına tecavüz eden adam olduğunu anlamaz. Ancak sonrasında Alex’in o tecavüzcü adam olduğunu anladığındaysa onu Beethoven dinleterek çıldırtır. Çünkü Alex için Beethoven artık sadece o kötü görüntüleri çağrıştırmaktadır. Bu zulüme daha fazla dayanamayan Alex, pencereden atlayarak yaşamına son verir.
Psikanaliz ve Otomatik Portakal
Değer ve sevgi kavramlarından uzak büyümüş Alex’in cinsellik ve şiddet konusunda yaşadığı iktidarsızlıkların temel sebebi, var olma problemi olarak görülür. Olduğu haliyle kabul görmeyen, düzene uyum sağlamak istemeyen ve baskıcı kontrole boyun eğmek istemeyen Alex’in kontrolsüz ve kötü davranışlarda bulunmasının nedenlerinden bir diğeri de intikam alma isteğidir. Kendini olduğu gibi kabul ettirmek istemesi, sınır üstü davranışlara yönelmesiyle sonuçlanır.
Şiddet ve karşı şiddet kavramları, filmin teması üzerinde ön plana çıkan iki kavramdır. Suçlu ve kurban terimleri film boyunca yer değiştirerek gerçekliği sorgulanır. Örneğin Alex, Alexander’ın eşine tecavüz ederken bir suçlu konumundaydı. Ancak hapisten çıktıktan sonra tekrardan Alexander’ın evine gittiğindeyse intihar eden ve kurban olan kişi Alex oldu. Ve filmin amacı aslında tam olarak buydu. Distopik bir dünyada, farklı kavram karmaşalarıyla karşımıza çıkan Kubrick’in Otomatik Portakal filmini hala izlemediyseniz; vakit kaybetmeden incelemenizi tavsiye ediyoruz!
Şimdiden iyi seyirler!