Bir milleti özgür kılan, bağımsız bir yaşam sürmelerini sağlayan ve kendisini tanımlarken kolektif bir bilinç oluşmasını sağlayan en önemli unsur o milletin dilidir. Dil, milletleri diğerlerinden ayırırken kendilerini tanımlamalarını da sağlayan bir araçtır. Bayrağın, marşın, geleneklerin ve yaşam şeklinin özünü aktardığı, yaşayan, değişen, dönüşen ve gelişen mutlak ögedir dil.
Türk milletinin de özünü, ön sözünü oluşturan annemizin ak sütü gibi helalimiz olan Türkçemizdir. Türkçe, asırlar boyunca varlığını kıtalardan kıtalara dolaştıran; denizleri ve okyanusları aştıran büyük bir güce sahiptir. Yoğun bir atasözü ve deyim hazinesiyle mecazi anlamı güçlü derin fikri yapısıyla edebiyatımızın gelişmesinde, meyve veren bu ağacın kökleri, toprağı, can suyu olagelmiştir.
Dilimizin ve diğer tüm konuşulan dünya dillerinin içeriğinde o dilin konuşurlarının zihin haritalarını okuyabilmek mümkündür. Sözcüklere yüklenilen mecazi, yan ve deyim anlamlar o milletin bellek filmini çekmemizi sağlar. Bu sayede halkların yaşantılarını, karşılaştıkları olaylara karşı verdikleri tepkilerin izlerini sürebiliriz. İzlerini sürdüğümüz yaşantılar elbette bizleri o dili konuşanların kültürleriyle baş başa bırakır.
Kültür kavramı TDK’ye göre; bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının hepsi ya da
tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü olarak ifade edilmektedir.
Değerlerin insan yaşamına olan etkisi ise dillerindeki ifadelerde kendisini göstermektedir. Bunu kimi zaman gözden kaçırırız da dilleri yargılarız oysaki diller, milletlerin boy aynasıdır. Anne sözcüğüne verilen değer, o dilin deyim ve atasözlerinde anne sözcüğünün nasıl ve ne şekilde kullanıldığıyla ilintilidir.
Örneğin Dede Korkut Hikâyelerini okurken babanın etkin rolüne rağmen, çocuklarını asıl koruyan kollayanın ve hatta yaşama döndürenin anneler oldukları; erkeklere doğru yolu gösterenlerin ve onları savaşlardan kurtaranların eşlerin olduğunu açıkça görebiliriz. Babalar çoğu kez hikâyelerde hataya düşer ve oğullarıyla düşman gibi karşı karşıya gelirler; lakin anneler çocuklarının her daim yanlarındadırlar. Babası Dirse Han tarafından okla vurulan Boğaç Han’ı kurtaran da nihayet annesi olmamış mıdır? Bamsı Beyrek’i er meydanında yenilmek üzereyken kurtaran da yine bir kadın değil midir?
Orhun Yazıtlarında Umay Ana’nın özellikle anılıyor olması da yine kadının kültüre izdüşümüne güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Türk kültüründe sıklıkla yer bulan kimi ifadeler, toplumumuzun önem atfettiği kimi konuları bizlere gösterir. Örneğin Türkçenin bilinen ilk yazılı kaynakları Tanrı ifadesinin ve Türk sözcüğünün sıklıkla tekrarlandığı yazıtlardır. Orhun Yazıtlarından okuyabileceğimiz bu iki sözcüğün yer aldığı cümleler, bizlere Türk’ün yaşantısında millet ve inanç kavramının ne denli önemli bir yer tuttuğunu fısıldar.
Birçok eserden farklı okumalar yapabileceğimiz bu dil-kültür ilişkisini daha iyi görebilmek ve dimağlarımıza daha fazla bilgi yerleştirebilmek adına deyimler ve atasözleri sözlüklerinde bir yolculuğa çıkmalı ve o sözlüklerden kimi alıntılar yaparak hayatımızın birer filmini çekmeliyiz. Bu da bir başka yazımızın konusunu oluşturur düşüncesiyle…