İskandinav mitolojisi, Yunan mitolojisine oldum olası ilgim olmuştur. Yunan mitolojisine göre de, dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı. Bunlar çeşitli doğa olaylarından ya da canlı-cansız varlıkların kontrolünden, davranışlarından sorumluydular. Hepinizin de bildiğini düşündüğüm "Zeus" Tanrıların ve İnsanların Babası" Yunan mitolojisinde en güçlü ve önemli tanrıdır, Roma'da Jüpiter olarak bilinmektedir, benim ise en sevdiğim Yunan mitolojisinde yer alan denizler ve depremler tanrısı olan Poseidon'dur. Kronos ile Rheia'nın oğlu. Zeus ve Hades'in kardeşi. Roma mitolojisi'nde Neptün olarak geçer. İnanışa göre bu tanrılar insan şeklindeydi ve insanlarla ilişki içine de girerlerdi. Ama bugün sizlere "narsisizm" sözcüğünün köken aldığı Narsislerin de atası olduğu bilinen Narkissos'un mitolojik hikayesini anlatacağım...
Aslında bu hikaye Echo ve Narkissos'un hikayesi... Bir zamanlar Olympos'ta, görenlerin dönüp bir daha bakmaktan kendilerini alamadıkları, herkesin hayran kaldığı güzeller güzeli Echo adında bir su perisi yaşarmış... Echo herkesin kendine aşık edeceği güzelliği olmasına rağmen, bir kusuru varmış! Ne zaman konuşmaya başlasa, susmak bilmezmiş, sürekli konuşan geveze bir hal alırmış. Ama bu gevezeliği Zeus'un karısı Hera'nın sabrını taşırmış ve bakıyor susmak bilmiyor, sonunda ona susması için bir büyü yapmış. O artık ormanın derinliklerinde, günlerini sadece başkalarının en son söyledikleri sözleri tekrar ederek geçireceği bir büyü bu...
Echo, kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakmasına rağmen bir gün ormanda genç kızların hayallerini süsleyen, güçlü, yakışıklı Narcissus'u görmüş. Echo, Narkissos'u görünce kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlamış, hemen oracıkta aşık olmuş. Narcissus Echo'nın aşkından habersiz ilerlerken, Echo aşkının hayranlığı ile tutuşarak onu izlemeye devam etmiş ve nihayet Narcissus orada biri olduğunu hissedip bağırmış; “Orada kim var?” diye. Echo, “Var,” diye cevap vermiş. Narkissus ardından “Ortaya çık” demiş ve Echo da “Ortaya,” deyip saklandığı yerden çıkıvermiş. Karşılıklı bir süre böyle devam etmişler. Ama Narcissus, konuşmanın böyle sürüp gitmeyeceğini düşünüp, Echo’yu öylece bırakıp gitmiş... Echo o an aşık olduğu adama hiçbir zaman kavuşamayacağını anladığı andaki acıyla, günlerce ağlamış, ağlamış, ağlamış… Echo'nun aşkındna kalbi o kadar acıyormuş ki; Gözyaşları içinde “Tanrım o da çok sevsin! Sevsin de sevdiğine kavuşamasın... Tanrım sesimi duy” diye dualar etmiş, en sonunda Echo bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda bizim dediğimiz "eko" yankılara dönüşür. Olympos dağında oturan tanrılar Echo'nun sesini duyup, Narcissus'un bu denli kibirli olmasına çok öfkelenmişler, ceza olarak da Narcissus'u kendi görüntüsüne âşık olmaya mahkûm etmiş...
Gene günlerden bir gün Narcissus; berrak bir pınar olan ormanın derinliklerinde; ne bir çobanın olduğu ne bir sürünün, ne vahşi bir hayvanın, ne ağaçtan düşen bir dalın ve ne de tek bir kuşun olmayan, adeta ormanın sükutunu bozan bir yaz günü avlanmaya çıkmış, ava çıktığında bu berrak pınarı görür ve hemen pınarın başına yaklaşır susuzluğunu gidermek için... Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür ve hayrete kapılır... Daha önce hiç kimsede görmediği bu güzellik karşısında donakalır, öyle aşık olmuş ki, kendini arzulamış, suda gördüğü yansımasına dokunmak için ellerini her suya daldırdığında, suda hareler oluşturup, onu görünmez yapmış...
O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü, kimsede görmediği güzelliği kendisinde görüp aşık olmuştur, kendisine olan aşkı Narcissus'u artık yemeden içmeden kestirmiş, günlerce sadece kendi görüntüsüne hayran hayran bakarak, kendisine dokunmaya çalışmış... Echo gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlamış...Sonunda Narcissus'un bedeni dayanamamış, bir çayıra gidip, yorgun başını çayırlığa dayamış ve kendi güzelliğine haranlıkla bakarak oracıkta ölüvermiş...
Narcissus’un ölümünü haber alanlar çok üzülmüş... Narcissus'u gök tanrılara ulaştırmak ve cesedini yakmak için kocaman bir odun yığını ve meşaleler hazırlamışlar , ama aramadıkları yer kalmamasına rağmen bedenini bulamamışlar. Aramaya devam ederken onun öldüğü yerde daha önce hiç görmedikleri, sarı göbeğini beyaz yaprakların kucakladığı mis kokulu bir çiçek açmış. Ve bu çiçeğe onun anısına Narkissos (Nergis) adı verilmiş. Ama halkın bilmediği bir şey vardı o da; İntikam tanrıçası Nemesis Echo'nun üzüntüsüne ve dualarına kulak verip narkissos’u nergis adıyla bilinecek bir çiçeğe dönüştürmüştür.
Narkissos aslında kendi suretinin güzelliğine değil, güzel suretin kendisine vurulmuştur. İşte "narsisizm", "narsist" gibi terimlerde bu bu mitolojik karakterin adından gelmektedir. Bizler aynaya neden bakarız? "güzelliğimizin farkına varmak için mi? Yoksa gücümüzün farkına varmak için mi?. Her şeyden önce yüzümüzü baştan çıkarma aracı görürüz bizler, kendi yansımamızı seyrederek yüzümüzü, bakışımızı, baştan çıkarma tüm araç gereçlerimizi, biler ve parlatırız... Gerçekte narsisizm bir sinir hastalığını göstermediği için, içimizde gizli bir Narsistlik var diyebilir miyiz? Yüceleştirme bir arzunun yadsınması değildir her zaman. Narkissos ormanların içindeki gizli pınara gittiğinde, doğal olarak orada bir ruh çifti olduğunuz sezmiştir... Echo çok uzaklarda değildi, o berrak pınarın içindeydi hep ve her zaman narkissos'la birliktedir, Echo Narkissos'a o kadar aşıkmış ki o olmuştur, bütün olmuştur. Ama narkissos o kadar kibirliymiş ki, ne sesini duyabilmiş, ne de yüzünü görebilmiş... Basit gördüğümüz bir çiçeğin bile kendi güzelliğinin bilincine varmasını sağlayan kibirsiz bir narsisizmin ince farkını öğrenmiş oldunuz.