Bir tartı üzerinde durduğumda ve bana bakan “110” sayısını gördüğümde dört sene önceydi, babam öleli daha birkaç ay olmuştu, zaten bir obez bir kadındım ama 3 ay içerisinde nasıl 30 kilo alabilmiştim. Bir gün okula giderken bileklerimin, bacaklarımın, belimin ağrımasının yanı sıra nefes alamadığımı fark ettim, 5 dakikalık yürüme mesafesindeki yolu 20 dakika yürüyebiliyordum, sonra hızlı adımlarla yürümeye başladım ama üzerimde taşıdığım tam anlamıyla bir fazladan eşyaydı…. Daha hızlı yürürsem ya öleceğim ya da vücudum darmadağın olacakmış gibi hisettim… Çevremde herkes kilolusun diyordu ama oldukça da sevimli buluyorlardı, ama kimse ileride bende oluşabilecek sağlık sıkıntılarını düşünmüyordu.
Fazla kilolu bir insan olarak yaşamak zordur. Hayattaki en sıradan şeyler bir meydan okuma haline gelebilir. Sabah uyanıp yataktan kalkmak, daha doğrusu yuvarlanmak… Ne giymeli, ne yemeli, tabağınıza ne kadar koymalı, restoranda veya kafede nerede oturmalı, öne çıkıp ne düşündüğünüzü söylemeli veya arka planda kalın ve kimseyi rahatsız etmeyin. Ağrıyan her uzuv, taşıdığınız boyutun bir kınaması olabilir, tatlı veya tuzlu bir iyilik için her özlem, obur ve disiplinsiz doğanızın bir onayı olabilir. Fazla kilolu olmak fazladan kilo taşımakla sınırlı değildir günahtır, eksikliktir, başarısızlıktır. Çoğumuz gerçek ve hayali başarısızlıklarımızı gözden kaçırmak için çok çalışıyoruz, ancak iri yarı bir insan için sadece görünüşünüz, sizin kontrol altına alma ve başarısızlıklarınızı anlatan hikayelerle doludur…
Yaralar, renk değişimleri veya insanların garip stil seçimleri hakkında yorum yapmaktan çekiniyoruz, ancak kilo kaybetmek, kilo almak kabul edilebilir sosyal şakalar. Kilolu kişi aile toplantılarından, özellikle de yeniden bir ilişkiden korkar, kişinin değişen şekli ve boyutu hakkındaki sosyal yorumlar veya vücudun hakkında yapılan yorumlar, kendi kendine katılma düşüncelerinden caydırmak için yeterli olabilir, fakat ben bu tüm süreç içerisinde çaresizdim… Anneme tatlı diye ağlayacak kadar ruhsal olarak zayıf ama beden olarak güçlü kadın ama fos bir güç…
Günlerim böyle geçerken işte eve döndüm ve tv de TLC kanalında ağır yaşamlara denk geldim, “eğer bu cipsleri, çikolataları, abur cuburları yemeye devam edersem oluşabileceğim kadın bu” dedim… Ertesi gün hemen bir doktora gittim tahlillerim yapıldı, sonuçlar korkunç, insülin direncim o kadar yüksekti ki doktor bana şeker ilacı yazmayı önerdi, sadece bu değil vücut kitle endeksim 47, doktorum istersen mide küçültme ameliyatı olabilirsin dedi… Gözlerim doldu yutkundum “bana ne oldu? Ben kendime ne yapmışım? Nasıl bu kadar kör olabildin aynada kendini göremedin” dedim… Eve döndüğümde bütün abur cuburlarımı çöpe attım “hayır ameliyat olmayacağım” dedim, benim zayıflama hikayem burada başladı… Fakat o abur cuburları çöpe atmam yetmiyordu elbette, yüksek olan bir insülin direncim akşam olduğunda yemeklere karşı oldukça zayıf olmamı sağlıyordu, savaştım yemeklere karşı kendi kalkanımı oluşturdum… O kadar acıkıyordum ki yememek için kaç gece ağladığımı acı çektiğimi hatırlamıyorum, o yatağa bir şey yemeden girmem gerekiyordu…
Sonra bir spor salonuna yazıldım, günde 1 saat spor yapıyordum, ama tabii gündüzleri benim için rahat geçerken nispeten akşamları tam bir işkence oluyordu, bu konuda ne yapmalıyım? Diye düşünürken kendimi daha çok yormalıydım, yaz mevsimi olduğu için sahilde yürüyüş yapmaya karar verdim. Her akşam yürümeye başladım önce yavaş sonra tempolu, eve geldiğimde haşatım çıkmış oluyordu bırakın kendimi aç hissetmeyi vücudumun herhangi bir yerini hissetmiyordum… Vücudumda ağırlıklar azaldıkça hareket kabiliyetimi kazanmaya başladım, artık kendimi her kilo verdikçe sevdiğim yiyeceklerle değil başka şeylerle ödüllendirmeye başladım…. Ve 8. Ayın sonuna geldiğimde ben toplamda 47 kilo vermiştim… Hikayem elbette bitmedi hayat sorumlulukları, annemin rahatsızlığı, pandemi derken spora mecburi bir ara verdim. Ama artık ne yapmam, ne yemem gerektiğini biliyorum….
Şimdi bir de bunun psikolojij boyutuna gelelim… Bana “yapamazsın, zayıflayamazsın” diyen ve bu yolda ciddi bir savaş vermiş biri olarak doğal olarak beden, beden ve ağırlığın psikolojik bir boyutu olup olmadığını araştırdım ve var olan derin bağlantıları gördüm. Çoğu insan için kilo vermek en büyük zorluk değildir, birçoğu hayatlarında birkaç kez başarılı olmuş olacaktır. En büyük zorluk, sağlıklı bir hedef ağırlığı sürdürmek ve sürdürmektir. Taşıdığımız beden sadece genetik veya fizyolojik olarak sabitlenmiş bir varlık değildir. Aynı zamanda psikolojik ve duygusal gerçeklerimizin fiziksel tezahürünü de barındırır. Basitçe söylemek gerekirse, bir kişi büyük miktarda yiyeceğe derin köklü ve bilinçsiz bir ihtiyaç duyuyorsa veya daha büyük bir vücuda sahipse, ölçekte büyük ölçüde yukarı ve aşağı seyahat edebilir.
Vücudun büyüklüğü travmaya karşı korunma ihtiyacının bir sonucu olabilir; Örneğin, cinsel tacize uğrayan bir kişi, daha fazla istismardan kaçınmak için, mesafe yaratmak veya dikkati başka yöne çekmek için, koruma olarak ağırlık katmanlarını tam anlamıyla koruyabilir. Orijinal travmadan kurtulan çocuk, sınırları ve korumayı asla öğrenmedi bu nedenle vücut, travmayı tutma ve ona karşı koruma gibi ikili bir rol üstlenir. Büyük bir beden, içsel çocuğun “büyük olma” ve dünyadaki yerini alma konusundaki bilinçsiz ihtiyacını yansıtabilir veya kıskanç bir ebeveynin sevgisini, onları gölgede bırakmayarak korumanın bir yolu olabilir. Büyüklüğün dışsal tezahürü aynı olsa bile, daha derin psikolojik nedenler değişebilir.
Tıp topluluğu, anoreksiya nervoza ve bulimia gibi bozukluklar arasındaki bağlantıyı kurmuştu, bu erken çocukluk ve ergenlik açıklarıdır. Aynısı, bireyin karşı karşıya kalabileceği psikolojik bir mücadelenin sonucundan ziyade neredeyse kişisel ve ahlaki bir başarısızlık gibi görünen aşırı yeme ve obezite için henüz olmadı. İroni, elbette, bağımlılığın rızık için gerekli olan bir maddeye olmasıdır. Bu, bu sorunun içerdiği karmaşıklığı daha da artırır. Ağırlık, büyüklük ve yiyecekle ilgili dil, irade, kararlılık, disiplin ve tembellik üzerine kurulmaya devam ettiği sürece bu beyhude döngü devam edecektir. İnsanlar, yaşamlarımızdaki bu en mahrem alanı, yani bedenlerimizin sınırlarını etkileme konusunda kendilerini utanmış ve yetersiz, kontrolden çıkmış ve çaresiz hissedebilirler.
Şimdi size soruyorum; Vücut yağlarınızın altında hangi korkular, kayıplar, acılar gizleniyor? Cipsler, envai çeşit abur cuburlar, bol şekerli meyve suları hangi yanınızı gizledi? Şüphesiz ki siz kendinize değer verdiğinizde, burada bedenden bahsetmiyorum, vücudunuz her bir organınızdan bahsediyorum! Aynaya baktığınız bedenden, alışverişe çıktığınızda bedeninize göre elbise bulmanın mutluluğunuzu yaşadığınızda, en önemlisi yolda yürürken 10 dakika sonra yorulmayıp nefes aldığınızda kendi değerinizi daha çok anlayacağınıza inanıyorum.