Kelimelerin Hikayesi

Taburcu Olmak: Kelimelerin Hikayesi

Hepimizin hayatımızın içinde birçok deyim ve kelime kullanırız, fakat o tek cümlelik veya iki cümlelik kelimelerin içerisinde öyle hikayeler gizli ki; günümüze gelmesi aslında bazılarında acıklı hikayeler barındırır. Elimden geldiğince sizlere bu kelimelerin bazen bizi hüzünlendirecek bazen de bizi güldürecek hikayelerini sizler için dilim döndüğünce paylaşacağım. Dedim ya o kullandığımız tek bir cümle tıpkı bizim hayatlarımız gibi hikayeleri vardır. Aslında ben hep kelimelerin sihrine inanmışımdır, nereden geldikleri günümüzde neden kullandıklarını hep merak etmişimdir. Nasıl isimlerimizin anlamları bizim için önemliyse, kelimelerin de anlamları ve hikayeleri de önemlidir. Bugün size öyle bir kelimenin hikayesinden bahsedeceğim ki, eminim ki siz de her kullandığınızda içinize biraz hüzün kaplayacak. İşte o cümle "taburcu olmak". Hani hastaneye yatıp, tedavimiz bittiğinde doktorların kullandığı "sizi bugün taburcu ediyoruz" kelimesinin tahmin edemeyeceğinizden bir destansı hikayesi var, işte o kelimenin hüzünlü hikayesi şöyle başlıyor:

Okuduğumuz kadar her şey ya... Ama aslında o dönemde yaşayanları düşününce bizlerin oturduğumuz yerde hala şikayet etmemiz bana haksızlık geliyor, çünkü o dönem öyle bir dönem ki her yer yangın yeri, Türkiye topraklarını kurmak için; Komutanımız Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde yenip, Türkiye’mizi kurana kadar, Türk Halkı her yerde, sürekli savaştaydı. Kırım Savaşı, Osmanlı-Rus Savaşları, Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı, Çanakkale Cephesi, Kurtuluş Savaşımız. Yedi düvel emperyalizmini ve işbirlikçilerini yenmek için canlarını feda ettiler. Yoksulluğu, kıtlığı, salgın hastalıkları, emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu’nun son kalıntılarını da yok etmeye çalıştığı bu dönemi zaten gözlerinizin önüne getirdiğinizde, bu günler için binlerce kez şükür etmeliyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimize sonsuza kadar minnet duymamız gerekli olduğunu düşünüyorum.

1. Dünya ve Çanakkale Savaşı sırasında ülkenin tıp eğitimi veren tek kurumu Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, hocalarını, öğrencilerini cepheye yolluyor, eğitime ara vermek zorunda kalıyor, binası ise tamamen hastaneye dönüşüyordu. Sadece cephede savaşmakla kalmıyor, savaş olmadığında ya da geride kalan kıdemsiz tıbbiyeliler, direnişte bizzat çalışıyorlardı. İzmir’in işgalinin üç gün sonrası, 18 Mayıs 1919’da, okulda hararetli, hüzünlü konuşmaların yapıldığı, hemen direniş gruplarının örgütlenip çalışıldığı biliniyor.

Aslında burada bile anlatılacak, bahsedilecek öyle konu var ki; fakat bu destansı hikayenin ben de bıraktığı izler çok bambaşka, çünkü bu ülkenin topraklarının tek bir kelimenin hikayesini yazdığımda öyle kolay sahip olmadığımızı anlayacaksınız, bu hikayeyi ilk okuduğumda açıkçası gözlerimde istemsizce göz yaşları süzüldü. Çünkü o dönem eli tutan herkes silah tutuyormuş... Hekimler de bunlara dahil! İzmir’in işgalinden üç gün sonra yani 18 Mayıs 1919’da, okulda hararetli, hüzünlü konuşmaların yapıldığı, direniş gruplarının örgütlendiği dönem, ülkede herkes askerdi, eli silah tutan tüm erkekler savaştaydı dedim ya, o dönem tabii gerçek kurumsal düzeyde tek hastane vardı ve ülkenin her yanındaki cephelerde tüm hekimler subaydı ya da askerdi. Yaralılar iyileştirilir, komutan hastalarını, askerlerini tek tek dolaşırdı. Hastanede, kışlada, revirde, cephede çadırda, savaşta her yerde...

Komutan hastalarını, askerlerini dolaşır. hastanede, kışlada, revirde, cephede çadırda, savaşta. Tabip subay, iyileşenleri, tekrar silah tutabilecekleri savaşa, taburuna yollar, ‘’taburcu’’ eder. Başka hiçbir milletin, ülkenin hastanesinde, hastalar iyileştiklerinde ‘’taburuna yollanmaz, taburcu’’ edilmez. Bu yalnızca bize ait bir terim. Öyle  şimdiki gibi hastanede tedavi olduktan sonra çıkıp evine, ailene dönmek diye bir şey yoktu. İşte bazı değerleri, yaşamının içine böylesine sindirmiş başka bir millet yoktur. Sizi bilmem ama "taburcu edilmek" kelimesinin destansı hikayesini öğrendikten sonra, "taburcu ediyoruz" cümlesini her duyduğumda, göğsümün ağlamaklı kabaracağını biliyorum...

Ordusunu, askerini, bağımsızlık mücadelesini, Gazi Mustafa Kemal’ini, silah arkadaşlarını, tüm aziz şehitlerini, yaşamına böyle sindiren başka bir millet yoktur. Bazı olguların farkında olmasak da her zaman, sonsuza kadar bizimle yaşayacaklar... Gazi Mustafa Kemal  Atatürk'ün ve aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun. Yaşadığım ve nefes aldığım müddetçe ölümsüz kahramanlarımıza şükranlarım her zaman sonsuz olacaktır...

Ayrıca şunu da es geçmek istemiyorum; zorlu zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde, Ailesinden, zamanından, eşinden, dostundan fedakarlık edip günlerce, saatlerce çalışıp, tüm izinleri iptal olan tüm Sağlık çalışanlarına teşekkürlerimi bir borç bilirim.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi