Güncel Haberler

Bilgisayar Oyunlarından Kültür Aktarımı Yapılabilir mi? (2)

Kısa hikayeler yazmaya başladığımda aslında Atari evreninin beni etkilediğinden çok da haberdar değildim.

Tabii sırasıyla kara kutu yerine önce Micro Genuis, Sega, Sega Mega Drive 2’ye bıraktı. Kuzenim Bertan ile ataride Tusubasa, Sega’da ise Rambo oyununu oynadığımız günlerde önce Japon diline sonra Amerikan kültürüne dair bir şeyler öğrendiğimizi pek tabii yıllar sonra fark edecektik. Sonra Playstation çıktı ve mertlik hafiften bozulduysa da yine de o heyecan baki kaldı.

Sözünü ettiğim oyun kültürünün oluşması ve devamındaki süreç benim kalemime doğrudan olmasa da dolaylı yollarla etkide bulundu. Bugünden o günlere bakıp, günümüzü yorumlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. O yıllarda atari oynayan nesiller şimdi çoktan büyüdüler. Bu alanda akademik yazılar kaleme alıyorlar. Sempozyumlarda bu konuları tartışıyorlar.

Oyun kültürünün bireylerin gelişimine olan etkilerini anlatıyorlar. Elbette ki göz, el, ruh sağlığı açısından kimi zararlarını gayet iyi bildiğimiz fakat olumlu yönlerini yadsıyarak adeta birer öcü gözüyle baktığımız PC oyunlarına bambaşka bir pencereden bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ben bunları düşünürken oyun yapımcısı değerli bir insan Ali Can Meydan, Uruz Er Kişinin Dönüşü oyununu yapmaktaydı ve ben de senaryosuna destek oldum kısmen. Sonra oyun epey tuttu. Şimdilerde Osmanlı ile ilgili bir oyunu geliyor. Yaklaşık on yıl önce “Umaykut” adlı bir oyun oynamıştım. Orada da Türk dili ve kültürünü içten içe hissettiğiniz sahneler vardı. Kulak aşinalığı oluşturması bakımından orada geçen adlar çok önemliydi.

Bir bilgisayar oyununda Tulpar, Uruz, Yedi Başlı Ejderha, Koncolos, Ülgen, Umay gibi Türk mitolojisine ait isimlere rastlamak o kadar değerli ki…

 

 

Bunun da önemi belki yıllar sonra kavranacak. Çünkü kültür aktarımı sadece okullarda ve kitaplarda yapılmıyor artık. Yeni kuşağın her an elindeki tablet ve telefonlar, bilgisayarlar sıklıkla kullandıkları sosyal medya ve türevlerinde kültürel aktarım yapılmak zorunda.

Yıllardır beyaz perde ve oyunlar aracılığıyla Batı’nın birçok kültürel değerini içselleştirdik. Bunlar farklı kültürleri öğrenmek adına asla kötü gözüyle baktığım durumlar olmasa da kendi kültürümüzün yerine geçiyor olmasını sonuna kadar eleştirebilirim.

Elbette Pegasus, Posedion ve Zeus gibi karakterlerin kültürel belleğimize de birçok katkısı var. Ancak tüm bunları öğrenirken kendi kültür dairemizden herhangi bir figürü bilmiyorsak ve karşılaştırma yapma imkanından yoksunsak sorun derinleşiyor.

Yıllardır Yunan ve Mısır mitleriyle yoğrulan beyinlere Türk mitolojisinden söz ettiğimizde, “O da ne? Uydurmayın!” gibi absürt yanıtlar alıyoruz. Bu tepkiler de oldukça haklı insanlar. Çünkü yıllar boyunca kendi kültürüne dair herhangi bir bilgiye maruz kalmamış. Mitolojiyle ilgili bir figüre rastlamamış. Bu alanda yapılmış bir çizgi film, animasyon, bilgisayar oyunu ya da çizgi romana denk gelmemiş. Tabii ki de haklı olarak Türk mitolojisi diye bir şeyden haberi yok. Çünkü bu alanda saydığımız bir çalışma onun gençliğinde yapılmamış, üretilmemiş.

İşte bu eksiklikten yola çıkarak Ali Can Meydan’ın Uruz oyununu, Bartu Bölükbaşı’nın Gesar isimli çizgi romanını, Seçkin Sarpkaya’nın başta Türklerin Şeytani Masalları olmak üzere tüm çalışmalarını önemsiyorum. Bu alanda benim de Yeşim Taşı Efsanesi kitap serisiyle ulaşmak istediğim amaçlardan biri tam da olarak bu belki de.

Türk mitolojisi ve kültürüne dair eserlerin ve ürünlerin çokluğu insanımızın, çocuklarımızın kendi öz kültürlerini öğrenmelerine vesile olacak diye düşünüyorum.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi