Endişe duymak yaşamımızın doğamızın bir parçası, hatta türümüzün devamlılığı için gerekli bir duygu da diyebilirim, modern yaşam, giderek artan karmaşası ve bunun sonucu ortaya çıkan stres etkileriyle endişenin önemli bir kaynağı, birçoğumuz için önemli görünmeyen şeyler bazı kişiler için yaşamlarını alt üst eden birer korku kaynağına dönüşebiliyor bazen, üstüne modern toplumlarda her beş kişiden birinin endişe bozukluğu yaşadığını tahmin ediyorum, hatta bu konuda bilimsel çalışmalar gösteriyor ki; genlerimizin ve yetişme koşullarımızın bu konuda belirleyici özelliği olduğunu ortaya koyuyor, endişe duymak aslında son derece normal ve karşılaştığımız sorunları çözmek için bizleri bir şeyler yapmaya iten bir güç, korkunun yanı sıra türümüzün hayatta kalmasını sağlayan önemli bir duygudur, ancak! bunu kontrol edemediğimizde deliliğin kapısını açarız, eğer bu deliliğin bir kapısı varsa bunu endişe / kaygı/ korku sonrasında başa çıkamayacağımız sorunların içinde kendimizi buluruz.
Endişeden nur topu gibi doğurduğumuz anksiyete öyle sinsi bir şeydir ki korktuğun ne varsa o kılığa bürünür, ödünü patlatır, kanserden korkuyorsan garip ağrılar, baş dönmeleri, akıl sağlığından korkuyorsan deli kafası, kalbinden endişeliysen kalp krizi hali, hepsini de en gerçekçi şekilde yaşatır insana, biliyorum çünkü üniversite yıllarımda neredeyse ölmeme neden olacak bir ruh durum bozukluğuna girmiştim, ilk defa ailemden ayrılmıştım her ne kadar ailenin en küçük en özgür bireyi olsam da aileden ayrılmanın deneyimini ilk defa yaşıyordum, birçok kişi belki de üniversite sınavına girerken ya da üniversitede bu endişeleri yaşamıştır bu yüzden doğal diyorum çünkü insan olmanın gerekliliğinden biridir endişe, korku bu duygularla kendimizi koruruz, hatalardan kaçmamıza yardımcı oluyor, bu öyle bir şey ki ucunu kaçırdın mı endişenin geri dönülmez yollardasınız demektir. Her neyse sene 2000 o zamanlar tabi şimdiki üniversite gençliği gibi ne bir sosyal medya, ne dışarıdaki hayatla ilgili hiçbir bilgi yok kafamızda, daha üniversitenin ilk zamanları ve dersin ilk günü, derse giren öğretim görevlisi bize aynen şunu dedi “burada kendinizi korursanız deli olursunuz, kendinizi koruyamazsanız çukura düşer sizi aileniz bile kurtaramaz” eh be adam! Gencecik insanlara ilk günden bu korku aşılanır mı, okuduğum üniversitede Adana’da ne kadar kötü olabilirdi değil mi? Ailem benden başarı bekliyor, hocalarım benden başarı bekliyor, iyi tasarımlar yapmam lazım ki ancak sene sonu ortalamamı yüksek tutup bir an önce üniversiteyi bitirmeliyim ve endişeler gün be gün içimde büyümeye başladım, vizeden CC’ mi aldım hemen kafamda elli bin tane senaryo kuruyordum, başarızlığımdan dolayı ailemin beni sevmeyeceğinden, en sevdiğim hocanın gözde öğrencisi olarak beni yok görmesinden derken günler bir şekilde geçiyordu, her hafta olmasa da 2 haftada bir ailemin yanına geliyordum, o zamanlar yurtta kalıyordum ve yurdumuz koca bir ormanın içine kurulmuş bir yerdi, akşamları tek başına çıkman korkutucuydu, ikinci öğretim olduğum için derslerim akşam bitiyordu, o günde ailemin yanına geleceğim diye gündüzden eşyalarımı hazırlamıştım, dersim bittikten sonra yurda gidip eşyalarımı aldım.
Cuma günü olduğu için de saatli dolmuşlar geçiyor yurt önünde, biraz yürüyüp dolmuşa daha yakın durağa gitmeye karar verdim, ben o ıssız ve karanlık yolda yürürken arkamdan bir arabanın geldiğini ve arabanın bana doğru gelirken yavaşladığını hissettim, kalp atışlarımı nefesimde hissediyor, hızlı adımlarla ilerliyordum ki korktuğum başıma geldi, araba yanımda durdu, “hanımefendi bakar mısınız? Sanırım öğrencisiniz isterseniz sizi otogara bırakabiliriz” teşekkür edip hızlı adımlarla yürümeye başladım ki arabayı durdurup, içinden 3 genç adam çıktı biri kolumdan tuttu, “biz bir kızın bu saatte tek başına yürümesine izin vermeyiz, şimdi arabaya bin!” sana ne be adam! erkek yürüyebiliyor da kadın neden yürüyemesin….deyip kendimi ellerinden sıyırmaya çalıştım, ağlayamıyorum bile ama deli gibi korkuyorum, içimde sanki depremler oluyordu o an, öldürecekler mi? Beni kaçıracaklar mı? Tecavüz mü edecekler bana? Aklımda korkunç senaryolar geçiyor, bunlardan ikincisi arkama gelip zorla arabaya bindirmeye çalışırken, çok uzaktan bir adam sesi! Yasemin….. Yasemin….. diye bağırarak hızlı hızlı yanıma koştuğunu gördüm, tabi bunlar bu adamı görünce korkup arabaya binip hızlı uzaklaştılar, uzaklaştıklarını görünce arkama dönüp baktığımda ise bana doğru koşan kimse yoktu, bana doğru koşanı tanımıyordum bile, çünkü üniversite arkadaşlarımdan hiç biri o kadar yapılı ve uzun boylu değildi, kim olduğunu bilmediğim bir adamın bana seslenerek koşuşu, arabanın içinden 3 adamın gelip beni zorla arabaya bindirmesi korku, şok, endişe, kaygı bütün hepsini yaşıyordum o gün gece eve geldim, dışarıda ağlamamak için kendimi o kadar çok zor tuttum ki, eve geldiğimde babam kapıda gülerek beni karşıladı boynuna sarılıp avazım çıktığı kadar ağlamaya başladım. Bir şekilde günler geçti ama içimde endişelerim büyüyor, endişelerim kaygıya korkuya dönüşüyor ve daha sonra hiç beklemediğim anksiyete bozukluğu, ismini bilmiyordum ama bir bozukluk oluştu bende ama ne eski yasemin değildim. İlaçlar tedaviler, terapiler hiçbiri işe yaramadı hemen her şekli bedeninde tezahür etmiş bir kişi olarak bu derde düşen herkese devasını kendi içinde bulmasını dilerim. Kolay mı değil elbette ama ben sizlerin yanında olmak için buradayım.
Evet biliyorum hayatta kontrol altına alınması gereken, en insani duygulardan birisinden bahsediyorum, en önemlisi, bir insan olarak görevimiz, eğer başkası sizinle ilgili bazı endişelere sahip ise, ona karşı anlayışlı olmamız, empati kurmamızdır. Tamam, bazen gerçekten çok yersiz, gereksiz durumlar olabilir ama bunu da konuşarak, anlatarak, paylaşarak halledemeyeceğimiz gibi bir durum söz konusu olamaz diye düşünüyorum, bunun olduğu yerde değer vardır, sevgi vardır, merak vardır. kötü şeyler değil, rahatsızlık verecek boyutta iseler de, dönüp kendimize bakmamız gerek. Saygının, sevginin, değerin olduğu yerde olması gereken, zorunlu olan şey ise empatidir, bunu yapmak da o kadar güç bir şey değil, sadece denemek gerekir. Ama! Aşırı endişeli bir ruh hali ile yaşamak ve kendinizi neredeyse her şeyden sorumlu hissetmek, kendinize yarattığınız en büyük sorunlardan biridir, endişe, size işkence eden herhangi bir sorun üzerine düşünmenize ve kesin çözüme ulaştırıldığı sürece olumlu olabilir. Ancak, basit bir şekilde, içinizde kendi kendine dönen bir düşünceler sarmalında takılı kalırsa, sinir harbi, gerilim ve kaygı olarak ortaya çıkacaktır tıpkı bende olduğu gibi, endişe, kaygı, korku birbirlerinin dostudur çünkü hepsi birbirinden beslenir dolayısıyla birbirleriyle bağlıdır, bu nedenle, bazen durup, hayatımızı iyi bir şekilde idame ettirip ettiremediğimizi sorgulamak yararlı bir yaklaşım olabilir. Aslında, bazen hiç de hoşlanmadığımız bir durum ile karşı karşıya olduğumuzun farkında olsak da, bu soruna bir son vermediğimiz müddetçe, uzun vadede tekrarlayan ve olumsuz düşünceler üretiriz.
Endişe, korku, kaygı gibi bu tür düşünceler, içinde bulunduğunuz sorunu göz ardı etmeniz durumda size baskı oluşturacaktır zamanla, bir bakmışsınız, baş dönmesi, mide bulantısı, vücut ağrıları, anksiyete, kalp çarpıntısı gibi belirtiler herhangi belirgin bir neden olmaksızın kendinizde sorunların baş gösterdiğini göreceksiniz, sebebini asla anlamayacaksınız, çünkü bilemiyorsunuz, Korku duyularımızı köreltir. Kaygı, felce uğratır.” demiş Kurt Goldstein ! O yüzden bu sorunlar büyümeden kök salıp dallanmadan harekete geçmelisiniz. Hem de hemen şimdi! Ama nasıl mı diyorsunuz?
O zamanlar terapi hiçbir işe yaramamışken benim en güçlü silahım kağıt ve kalem olmuştu, bu yüzden yazmayı bu kadar çok seviyorum, kağıda sözcüklere döküşünüz ister yalın olsun, isterse saçma sapan cümleler kullanın ama yazın, belki bunu değersiz bir eylem olarak görebilirsiniz ama yazdığınızda en iyi antidepresan ilaçlarından bile size iyi geldiğini göreceksiniz, düşüncelerinizi tek tek sıralayın daha sonra yazdığınızı mutlaka okuyun böylece sorunu kendinizde görüp endişelerinizin büyümemesi gerektiğini daha net görmüş olacaksınız.
Endişelerinizi bir başkasına aktarmadan çekinebilirsiniz, korkabilirsiniz bu asla bir hata değildir, ama güvendiğiniz ve sizi yargılamaktan çekinmediğiniz birine endişelerinizden bahsedebilirsiniz, elbette endişe yargılanacak bir şey değil, dedim ya bizim doğamız ama korkularımızı genelde paylaşmaktan çekiniriz, o zaman da kendinize sorular sorun “bu durumu, bir şekilde çözüme kavuşturma gücüm var mı?” bu soruyu sorduğunuzda kendinize zaten yapacak bir şeyiniz olmadığını fark edeceksiniz. Ayrıca size eziyet veren ne yapacağınızı düşünüyor ve harekete geçmekten korkuyor musunuz? Neden korkuyorsun kaybedecek neyin var ki? İşinden memnun değil misin? -İşini değiş, yaladığın şehirden memnun değil misin? -Şehrini değiş. Hayatında olan partnerinle mutlu değil misin, ayrılmak mı istiyorsun? – ayrıl, kaybedeceğin ne olabilir? Fakat ancak harekete geçmek için sürekli bir bahane buluyorsanız, endişelerinize her gün bir yenisi eklenecektir bunu sakın unutmayın!
Dedim ya endişe doğamızda var olumsuz bir duygu değil asla, ama yaşamınızın sürekli bir parçası da olmadığını bilmeniz gerekir, endişe bir kere kapınızı çaldıysa bir şeylerin doğru gitmeyeceğiniz sinyallerini verir bize, bu durumu yaşadığınız da öyle neler olup biteceğini izlemek yerine, neden ben bu durumu değiştirmek için bir şeyler yapmıyorum ki? diye sorular sorun kendinize, endişelenmeye devam etmek geçerli bir çözüm değildir, çünkü zaten endişe duyduğunuz şey için sizin yapacağınız herhangi bir şey yok ki, olan olur, ama olan olurken korkularınız artarken, bu durumun önüne geçemezken, kendiniz için her şeyin daha da kötüleşeceğini unutmayın. E tüm bunlara rağmen yine de anlattıklarımı yaşama riskini kendinizde gerçekten alacak mısınız? Tüm bu sorunları ortadan kaldırdığınızda, omuzlarınızdan kalkacak yükün size vereceği hayali bir gözünüzde canlandırın sadece. Bu duyguyu yenmenin yollarından biri onunla yüzleşmek olduğunu unutmayın, en kötü senaryoyu kendinize sorun, kötü durumlarla karşılaşırsanız durumu kabul edin, karşılaştığınız kötü senaryolar üzerinde çözüm yolları arayın ve durumu iyileştirmeye çalışın…. Unutmayın bu durumu yaşayan sadece siz değilsiniz, ve yine hatırlatmak isterim yaşayacağınız, yaşadığınız tüm olumlu / olumsuz durumlarda ben yargısız bir şekilde yanınızdayım.
“Unutmayın, bugün, dünün endişelerini yaşadığınız yarınınızdır.”
Dale Camegie