Ülkemiz son zamanlarda oldukça zor günler geçiriyor, orman yangınları, sağanakların yol açtığı sel felaketleri ve aşırı sıcaklar ülke gündeminden düşmüyor. Daha yangının yaralarını saramadan Batı Karadeniz'de ki sel felaketi hepimizin canını acıttı, görüntüler korkunç, can kayıpları oldukça fazla ve suyun çekilmesi ile birlikte can kayıplarının daha fazla olacağı söyleniyor. Örneğin Bozkurt yok oldu, çok fazla insanın hayatını kaybettiği söyleniyor, çok fazla insandan haber alınamıyor, korkunç şeyler yaşanıyor, korkunç görüntüler alınıyor ama maalesef ulusal kanalların hiçbirinde yayınlanmıyor. Bu kadar ölen insanın, hayvanın, katledilen doğanın ahı üzerlerindeyken, bunlara sebep olanlar böylesine rahat yaşamaya nasıl devam ediyorlar aklım almıyor. Maalesef Temmuz ayının son günlerinde başlayan orman yangınları nedeniyle sadece Antalya’nın Manavgat ilçesinde 60 bin hektar ormanlık alan kül oldu. 2’si orman işçisi olmak üzere 7 kişi hayatını kaybetti. Binlerce yaban hayvanı öldü, binlercesi ise yaralandı. Ekonomik kaybın ise 1 milyar TL’den fazla olduğu konuşuluyor. Henüz bu felaketin tam bir bilançosunu çıkarmadan, yaralarını sarmadan, hala yangının psikolojik etkileri üzerimizdeyken, ülkenin Karadeniz Bölgesi’nden de kötü haberler gelmeye başladı. Bir süredir kuvvetli sağanak yağışın etkisi altında olan Karadeniz Bölgesi’nde 11 Ağustos günü büyük bir sel felaketi yaşandı. Sel nedeniyle birçok ev yıkıldı, köprü ve yollar çöktü. Derelerin taşması sonucu pek çok araç suya gömüldü. Çoğu yerleşim yerinde elektrik kesintileri yaşandı, sorun hala devam ediyor. AFAD tarafından bölgeye çok sayıda araç, personel, bot ve motopomp gönderildi. Bazı mahallelerde insanlar acil yardım ekipleri tarafından helikopterlerle kurtarıldı. Aynı zamanda Jandarma Genel Komutanlığı’da arama kurtarma çalışmalarına yardım ediyor. Karabük, Samsun, Kastamonu, Bartın ve Sinop’u etkileyen sel felaketlerinde hayatını kaybedenlerin sayısı 27’e yükseldi (bu sayının daha fazla olduğu tahmin ediliyor). Yaralıların tedavisi hastanelerde devam ederken henüz bulunamayan vatandaşları arama kurtarma çalışmaları da sürüyor. Peki tüm bu sel felaketi ve taşkınları sadece iklim değişikliği ile açıklayabilir miyiz?
BM İklim Raporu’na göre en kısa sürede harekete geçilmezse pek çok ülke iklim değişikliği nedeniyle yıkıcı sonuçlarla yüzleşecek
Geçen sizlere BM'nin insanlık için kırmızı alarm denilen, iklim raporunu yazmıştım. Son yıllarda alışık olmadığımız sıcak havalar, kuraklık ve şiddetli yağışlar gibi olağanüstü durumlarla sık sık karşılaşmaya başladık. Uzmanlar hava olaylarının önümüzdeki 20 yılda giderek kötüleşeceği konusunda hemfikir. Bu olayların doğal nedenleri olduğu kadar insan faaliyetleri de iklim değişikliğini hızlandırıyor. Sera gazı emisyonunun yol açtığı küresel ısınma, dünyanın farklı bölgelerinde felaketlere yol açıyor. Özellikle 2021 yılında dünya genelinde birçok hava olayı rekoru kırıldı. Kanada Lytton’da hava sıcaklıkları 49,6 ile tarihinin rekor seviyesini gördü. Bu sıcaklıkların hemen ardından başlayan orman yangınları koca bir kenti tamamen kül etti. Dünyanın en soğuk bölgelerinden biri olan Sibirya bu sene en kurak dönemini yaşadı. Aynı zamanda bölge uzun bir süre orman yangınlarıyla boğuştu. Geçtiğimiz ay Almanya’da yaşanan sel felaketinde 177 kişi, Belçika’da ise 37 kişi hayatını kaybetti.
Dünyanın farklı yerlerinden her gün yeni haberler gelmeye devam ediyor. Bir taraftan sıcak hava ve yangınlar diğer taraftan aşırı yağış ve sel felaketi… İklim konusunda güncel çalışmalar yayınlayan Carbon Brief, 405 olağanüstü hava olayını inceleyen bir analiz yayınladı. Analize göre bu olayların %70’inden fazlasına insan kaynaklı iklim değişikliği neden oldu. Peki Türkiye’de yaşanan benzer olayları iklim değişikliği ile açıklamak mümkün mü? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Karadeniz’de yaşanan sel felaketlerinin “yoğun yağıştan” kaynaklandığını ifade etti. Bazı uzmanlar ise bölgede yaşananları iklim değişikliği ile açıkladı. 27 vatandaşın hayatını kaybettiği, ekonomik kaybın milyarlarla ifade edildiği bu felaketin tek sebebi iklim olabilir mi?
Türkiye ekosistemi doğaya müdahalenin bir sonucu olarak yıkımın eşiğine geldi. AFAD verilerine göre sadece 2020 yılında ülke genelinde 177 sel ve su baskını yaşandı.
Özellikle Kastamonu, Bartın ve Sinop’u etkileyen son sel felaketinden önce benzer bir durum Rize ve Artvin’de yaşanmıştı. Bu kentlerin önemli bir kısmı selden etkilenirken altı vatandaş da hayatını kaybetmişti. Geçtiğimiz haftalarda Van’ın pek çok ilçesi de sel sularına maruz kaldı. Onlarca ev ve bina hasar görürken, yüzlerce hayvan ne yazık ki öldü. Hem Türkiye hem de dünyadaki araştırmalar, iklim değişikliğinin önüne geçilmezse felaketlerin artacağını uzun yıllardır söylüyor. Ancak insanlık, iklim değişikliğini durdurmak yerine doğaya zarar vermeye devam ediyor. Türkiye’de son 20-30 yıllık bir dönemde iklim değişikliğini hızlandırmak için elimizden gelen her şeyi yaptık. Ormanlar tahrip edildiği için toprakların %86’sı erozyon tehdidi altında. Türkiye’de sulak alanların neredeyse yarısı sadece 50 yıl içinde yok oldu. Fosil yakıt kullanımı sebebiyle hava sıcaklığı sürekli artış gösteriyor.
Son 40 yılda “kalkınma”, “modernleşme” ve “hizmet” adı altında doğaya eşi benzeri görülmemiş zararlar verildi
1997 yılında yapımına başlanan ve 2007 yılında tamamlanan Karadeniz Sahil Yolu, binlerce hektar ormanlık alanı yok etti. Aynı zamanda bu yol kıyıdaki çoğu yerleşim yerinin denizle ilişkisini kesti. Karadeniz Bölgesi, bol yağış almasıyla biliniyor. Ancak yapılan yol, toprak yapısına uygun tasarlanmadı. Bu nedenle neredeyse her yıl Karadeniz’de sel felaketi yaşanıyor. 2009 yılında Giresun’da yağışlar nedeniyle biriken su, sahil yolu engeline takıldığı için tahliye edilemedi. Bir sonraki yıl Rize’de aynı nedenle biriken sel suları sebebiyle 12 kişi hayatını kaybetti. Öte yandan yanlış tarım uygulamaları, ülkenin diğer bölgelerinde su bırakmadı. Sulama amaçlı baraj göllerinin yapılması, Türkiye’nin su rejimini komple değiştirdi. Tabi konuşulması gereken bir de HES’ler var. HES projelerinin temiz bir enerji kaynağı olduğu düşünülüyor. Ancak HES projeleri; nehir ve derelerin akış yollarını değiştiriyor, projeler için ağaçlar kesiliyor, yüzey sularının kurumasına neden oluyor. Bu ise Türkiye’nin ekosistemini geri dönülemez bir şekilde tahrip ediyor. İklim değişikliğini nasıl hızlandırdık sorusunun pek çok cevabı bulunuyor: Ağaçları kesip otel yaptık, termik santrallerin bacalarına filtre takmadan işletmeye başladık, Bergama’da olduğu gibi siyanürü doğaya bıraktık… Peki tüm bunlardan sonra yaşanan felaketleri sadece iklim değişikliğiyle nasıl açıklayabiliriz?
BBC Türkçe’ye konuşan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, orman yangınları ve sel gibi afetlerde iklim değişikliğinin “günah keçisi” olarak kullanıldığını ifade ediyor
Prof. Dr. Kadıoğlu, yağış artışının sele neden olduğunu ancak selin felakete dönüşmesinin insan kaynaklı olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda Karadeniz Bölgesi gibi fazla yağış alan ve sel riskine açık olan yerlerdeki “yapılaşmaya” dikkat çekiyor. Bu konuda; yerel halkın sel felaketlerine maruz kalmasına neden olacak şekilde dere yatakları ve heyelan bölgelerinin daha fazla yerleşime açıldığını ifade ediyor: “Dere yatağına dağ tepesine ev yapar gibi sıfır giriş bina yapıyoruz, bütün suçu da tehlikeye atıyoruz. Burada bir tuhaflık var” diye konuşan Kadıoğlu, “İmar-iskan politikaları bu şekilde devam ettiği” sürece iklim değişikliğinin de etkisiyle sel felaketi ve benzeri durumların sıklaşacağını belirtiyor.