Genel Kategori

Tarihte Yapılmış Okuduğunuzda Şaşıracağınız İlginç Psikolojik Deneyler

Psikoloji tarihi insan ve hayvanların davranışlarını anlamak için yapılmış deneylerle doludur. Hepimizin önem verdiği konulardan biri belki de karşımızdaki insanın psikolojini iyi anlamaktır. Dolayısıyla tarihte bazen korkunç bazen de ilginç bazı psikolojik deneyler yapılmıştır, bir çoğu da büyük tartışmalara sebep oldu. Okuduğunuzda şaşıracağınız tarihte en ilginç psikolojik deneyleri sizler için listeledim.

Jane Elliott – Bölünmüş Bir Sınıf

Sadece beyazların yaşadığı bir kasabada 3. sınıf öğrencilerine öğretmenlik yapan Jane Elliott’un ünlü deneyi, Dr. Martin Luther King’in 1968’de öldürülmesiyle ortaya çıktı. Birkaç gün önce sınıfında King’i anlatan Jane Elliot, Martin Luther King’in öldürüldüğünü öğrendi ve öğrencilerinin soracağı soruları ön görerek bir plan yaptı. Onlara bir şekilde ırkçılığı, ön yargıları ve King’in ölüm sebebini anlatmalıydı. Elliott, öncelikle sınıfını mavi gözlüler ve kahverengi gözlüler olarak iki gruba ayırdı. İlk gün mavi gözlü öğrencileri üstün grup olarak belirledi. Çeşitli bilimsel veriler uydurarak tüm sınıfı mavi gözlülerin daha zeki ve daha ayrıcalıklı olduğuna inandırdı. Mavi gözlü öğrencilere; daha fazla tenefüs zamanı, daha fazla yemek yiyebilme gibi haklar tanınacaktı. Kahverengi gözlüler ise ayırt edilebilmeleri için daha geniş yakalıklar takacak ve sınıfta en arka sıralarda oturacaktı. Mavi gözlüler daha zeki, başarılı ve güvenilirdi. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi. Öğrencilerin davranışları kısa bir sürede büyük ölçüde değişti. Mavi gözlü öğrenciler kendilerini üstün görerek kahverengi gözlü öğrencilere zorbalık yapmaya başladılar. Üstelik kendilerini üstün gördükleri için dersteki ve sınavlardaki verimleri ve başarıları da artmıştı. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi daha mutsuz ve daha başarısız olmaya başlamışlardı. Bir sonraki gün ise Jane Elliott rolleri değiştirdi. Artık mavi gözlü öğrenciler azınlık durumundaydı. Roller değişince bir önceki gün aynı şeyi yaşayan kahverengi gözlü öğrenciler mavi gözlü arkadaşlarına fazla zorbalık yapmadılar. Çünkü aynı şeyleri kendileri de yaşamıştı. Öğretmenleri her şeyin bir deney olduğunu, mavi ve kahverengi gözlü olmanın bir ayrıcalık olmadığını, ırkçılığında aynen böyle bir şey olduğunu anlatınca öğrenciler birbirlerine sarıldılar, hepsi rahatlamıştı.

Dr. Solomon Asch – Uyum Deneyi

[embed]https://www.youtube.com/watch?v=xXTvfdVuhDk[/embed]
Uyum deneyi, Polonya asıllı ABD’li sosyal psikolog Solomon Asch’in yaptığı ve verdiğimiz kararlarda çevrenin etkisi ve baskısını çok iyi açıklayan bir deney. “Asch deneyi” olarak da bilinmektedir. Deneyde, bir grup üniversite öğrencisi ve önceden belirlenmiş aktör grup yer alıyor. Deneye katılacak olan üniversite öğrencilerine bir görüş testine girecekleri söyleniyor. Bir masa etrafında toplanan gruba öncelikle farklı boyutlarda 3 çizginin bulunduğu bir resim gösteriliyor. Daha sonra başka bir referans çizgi gösteriliyor ve referans çizgiyi ilk resimdeki 3 çizgi arasından bulmaları isteniyor. Bu sorular birkaç etap boyunca soruluyor. Başlarda doğru cevap veren aktör grup yanlış cevap vermeye başlıyor. Deneyden haberi olmayan katılımcı ise doğru cevabı gayet açık bir şekilde gördüğü ve bildiği halde gruba uymak adına yanlış cevabı veriyor.
Araştırma sonucuna göre deneye katılanların yüzde 76’sı yanlış cevabı veriyor. Deney, grup içerisinde uyum davranışını kapsamlı bir şekilde irdeliyor ve oldukça çarpıcı sonuçlar çıkarıyor ortaya.

Dr. Alburt Bandura – Bobo Doll (Hacıyatmaz) Deneyi

[embed]https://www.youtube.com/watch?v=2ZEfb0V9mao[/embed]   1960’lı yıllarda genetik, çevresel ve sosyal faktörlerin çocuğun gelişimini ve öğrenme sürecini nasıl etkilediği sıkça tartışılıyordu. Alburt Bandura ise çocukların davranışlarının genetik faktörlerden ziyade sosyal taklitçiliğe dayandığını düşünüyordu. Bunu kanıtlamak için ise Bobo Doll Deneyi’ni gerçekleştirdi. Deneyde hacıyatmaz olarak bilinen oyuncak kullanıldı. Deneye katılan çocuklar 3 gruba ayrıldı. İlk gruba, oyuncağa agresif davranışlar sergileyip zarar veren yetişkinlerin, ikinci gruba oyuncağa sevgi gösteren ve iyi davranan yetişkinlerin videosu izletildi. Üçüncü grup ise kontrol grubuydu, herhangi bir şey izlemediler. Çocuklar oyuncağın bulunduğu odaya gönderildiğinde ise izledikleri videolarla aynı davranışları sergilediler. Saldırgan davranış sergileyen yetişkinleri izleyen erkek çocukların, erkek yetişkinleri daha fazla rol model olarak aldığı gözlemlendi. Kızlarda da yine aynı sonuçlar çıktı. Bu da çocukların kendi cinsiyetinden olan yetişkinleri daha fazla örnek aldığını ortaya çıkardı.

Elizabeth Loftus ve John Palmer – Araba Kazası Deneyi (Reconstruction of automobile destruction)

[embed]https://www.youtube.com/watch?v=kHde1tS1-qs[/embed]
Deneyin amacı insanların bilgileri beyinlerinde nasıl tuttuğu, anıların ne kadar aldatıcı olabileceği ve sorulan soruların anıları ve hatırlanan bilgileri ne ölçüde etkileyebileceğini görmekti. Katılımcılara bir araba kazası görüntüsü izletildi ve olay yerinde bir görgü tanığıymış gibi olayı anlatmaları istendi. Katılımcılar iki gruba ayrıldı. Gruplara filler değiştirilerek aynı sorular soruldu. Örneğin bir gruba “Arabaların parçalanma sırasındaki hızı neydi?” sorusu sorulurken diğer gruba “Arabaların çarpışma sırasındaki hızı neydi?” sorusu soruldu. Yani aynı cevabın beklendiği sorular farklı etkiler yaratan fiillerle sorulmuştu. Sorular karşısında katılımcıların farklı cevaplar verdiği görüldü. Yani, soruların soruluş biçimi katılımcıların anılarını ve sonuç olarak cevaplarını etkiliyordu. Deney sayesinde belleğin sorgulama teknikleriyle kolay manipüle edilebileceği anlaşıldı.

Leon Festinger ve James Carlsmith – Bilişsel Uyumsuzluk Deneyi

[embed]https://www.youtube.com/watch?v=1kmVy1QPXn0[/embed]
Deneyin amacı çelişen tutum, inanç ve davranışlar karşısında insanların dengeyi sağlamak için verdiği tepkileri incelemekti. Rahatsızlık ve çelişki yaratan durumda çelişkiyi en aza indirmek, ortadan kaldırmak ya da yeniden dengeyi kurmak için neler yapılabileceği görülmek istenmişti. Öncelikle katılımcılar teker teker bir odaya alındı ve yaklaşık 1 saat sürecek oldukça sıkıcı görevleri tamamlamaları istendi. Tüm katılımcılar bu görevleri yaparken çok sıkılıştı. Çıkarken onlardan dışarıda bekleyen diğer katılımcıya, deneyin oldukça eğlenceli olduğunu söylemeleri istendi. Bunu yapmaları karşılığında bazı katılımcılara 1 dolar verilirken bazılarına 20 dolar verildi. Hepsi, çıktıktan sonra bekleyen kişiyi deneyin eğlenceli olduğuna inandırdı. Gitmeden önce 1 dolar ve 20 dolar verilen katılımcılara deneyin eğlenceli olup olmadığı soruldu. 20 dolar verenler sıkıcı olduğunu söylerken 1 dolar verenler deneyin eğlenceli olduğunu söylüyordu. Deney sonucunda, sadece 1 dolar alan katılımcılar başka birini ikna etmek için 1 doların yeterli olmadığını düşündükleri için uyumsuzluk yaşadılar. 1 dolar karşılığında bunu yapmak mantıklı olmadığı için kendilerini deneyin eğlenceli olduğuna inandırdılar. 20 dolar alanlar ise aldıkları parayı yalan söylemeri için tatmin edici buldu ve aslında hiç eğlenmediklerini rahatça söyleyebildiler. Yani aslında bilişsel uyumsuzluk yaşadığımız durumlar karşısında davranışları değiştiremiyorsak tutumları değiştiriyoruz.

Martin Seligman – Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyi

Deneyin amacı, kişinin çaba gösterdikten sonra istediği sonuca ulaşamaması durumunda sonucu değiştiremeyeceğine olan inancın ölçülmesi. Martin Seligman, kişinin bir işi başaramayacağına inandığında kendini çaresiz hissedeceğini ve durumu değiştirmek için başarılı olabilecekken hiçbir şey yapmayacağını düşünüyordu. Öğrenilmiş çaresizlik deneyi için köpekler toplamda 3 gruba ayrıldı. Deney iki aşamadan oluşuyordu. İlk gruptaki köpekler bir kutuya koyuldu ve elektrik şoku verildi. Kutunun içindeki düğmeye bastıklarında şok kesiliyordu. Bu gruptaki köpekler kısa sürede düğmeye basarak şoku kesmeyi öğrendiler. İkinci gruptaki köpeklere de aynı işlem uygulandı ancak onlara verilen elektrik şoku düğmeye basınca kesilmiyordu. Köpekler birkaç defa düğmeye basmayı deneyip sonunda vazgeçmişlerdi. Son olarak kontrol grubundaki köpeklere daha önceden hiç elektrik şoku verilmemişti. Deneyin ikinci aşamasında köpekler kısa bir çitle ikiye ayrılmış bir kutuya yerleştirildiler. Kutunun bir tarafında elektrik şoku varken diğer tarafında yoktu. Elektrik verildiğinde düğmeye basarak elektriği kesebilen grup ile deney grubu çitten atlarken ikinci gruptaki köpekler elektrik akımından kaçmadılar. Yani ikinci gruptaki köpekler çaresizliği öğrenmişti…

John B. Watson ve Rosalie Rayner – Küçük Albert Deneyi (1920)

Küçük Albert Deneyi, belki de tüm zamanların en etik olmayan psikolojik deneylerinden biri olarak kabul ediliyor. Deney, bir dizi eşleştirme yoluyla gerçek olmayan bir korku yaratıp 9 aylık bir çocuk üzerindeki etkilerini gözlemlemeyi amaçlıyordu. 9 aylık olan ve henüz hiçbir hayvandan korkmayan Albert’ın önüne beyaz bir fare kondu. Fareyle bir bezin üzerine oturtulmuş bir şekilde odada yalnız kalan Albert, fareye her dokunduğunda bir çelikle demir bir çubuk birbirine vurularak bazı sesler çıkarıldı. Küçük Albert ses her kesildiğinde fareyi tekrar sevmek istedi ama her dokunduğunda aynı sesi duyup korkuyordu. Sonunda fareye dokunmasa bile korkup ağlamaya başladı. Daha sonra küçük Albert’in önüne beyaz fareye benzer beyaz ve tüylü nesneler getirildi. Albert hepsinden korkuyor ve ağlıyordu. Deney sonucunda, yetişkin korkularının büyük bir çoğunluğunun çocukluk döneminde oluşabileceği sonucuna varıldı. Aynı zamanda deneyi klasik koşullanmanın insanlar üzerinde de etkili olduğunu kanıtladı. Küçük Albert’e ne olduğu ise bilinmiyor…

Ivan Pavlov – Pavlov’un Köpek Deneyi

Pavlov’un deneyi tüm psikolojik deneyler arasında önemli bir yere sahiptir. Koşullanma konusunda ulaştığı sonuçlar ise psikoloji alanında yepyeni bir çalışma alanı oluşturdu. Pavlov, deney öncesinde köpeklerin salya salgılamasıyla ilgili fizyolojik araştırmalar yapıyordu. Köpeklerin, henüz onun ayak sesini duyduğunda yemek yiyeceklerini anlayıp salya salgıladıklarını görünce deneyi yapmaya karar verdi. Deneyde, 4 köpek kullanıldı. Deney düzeneğine yerleştirilen köpekler hiçbir ses duymuyorlardı. Önce köpeklere et verildi ve salgıladıkları salya ölçüldü. Ardından köpeklere her et verildiğinde zil çalındı. Köpekler bir süre sonra gelen etle zil sesini zihinlerinde eşleştirdi. Daha sonra köpeklere et verilmeden sadece zil çalındı. Köpeklere herhangi bir yiyecek verilmediği halde salya salgıladıkları görüldü. Normalde köpeklerin eti ağzına aldıklarında salya salgılamaları gerekirdi. Deney sonucunda köpek salya salgılamayla bir alakası olmayan bir uyaran karşısında salya salgılıyordu. Yani köpeğe bir uyaran karşısında salya salgılması öğretilmişti.

Muzaffer ve Carolyn Sherif – Robbers Cave Deneyi (1954)

Sosyal psikolojinin kurucularından sayılan Muzaffer Sherif ve eşi Carolyn Sherif, Oklahoma Üniversitesi’nde grup çatışmalarını incelemek üzere bir deney gerçekleştirdiler. Deney genel olarak ayrımcılık ve ötekileştirme sorununa değiniyor ve birçok kişi tarafından etik bulunmayan unsurlar barındırıyor. Deneyde, birbirine benzer 11-12 yaşlarında 22 erkek çocuk yer alıyordu. İkiye ayrılan grup Robbers Cave Ulusal Parkı’na götürüldü ve çocuklara tatil sandıkları bir kamp etkinliği düzenleneceği söylendi. İki grup ayrı kabinlerde kalmaya başlardı. İlk bir hafta grupların birbirlerinden haberi olmadı. Kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturup bir bağ kurdular. İki grup bir araya getirildiğinde ise birbirlerine karşı ilginç bir şekilde düşmanca davrandıkları görüldü. Deneyde çatışmayı arttırmak amacıyla iki grup arasında yarışmalar yapıldı. Bu yarışmalardan sonra düşmanlık arttı ve iki grup artık aynı odada yemek yemeği de reddediyordu. Çalışmanın son aşamasında iki grubu bir araya getirerek film izlemek gibi daha eğlenceli aktiviteler gerçekleştirildi. Bu da işe yaramayınca iki grubun birlikte takım çalışması yapması sağlandı. Deneyin sonunda iki grup da aynı otobüste dönmeyi kabul etti. Deney, çatışmanın sona erdirilebileceğini ve ön yargıların çeşitli eylemlerle üstesinden gelinebileceğini gösteriyordu.

Philip Zimbardo – Standford Hapishane Deneyi (1971)

Sosyal psikolog Philip Zimbardo’nun her anlamda derin etkiler yaratan Standford Hapishane Deneyi, sosyal rollere karşı insanların verdiği tepkileri incelemeyi amaçlıyordu. Deney, Standford Üniversitesi’nin bodrum katında kurulan sahte bir hapishane ortamında gerçekleştirildi. Öncelikle 2 hafta boyunca deneyde kullanılacak 24 erkek üniversite öğrencisi seçildi ve bu deneye katılmaları karşılığında belli bir ücret alacaklardı. Öğrencilerden bazılarına gardiyan bazılarına ise mahkum rolu verildi. Gardiyan olanlardan mahkumlara olabildiğince sert davranmaları ama hiçbir fiziksel şiddette bulunmamaları istendi. Gardiyanlar ve mahkumlara gerçekçi olması için kostümler giydirildi ve gardiyanlara sopa verildi. İlk gün sorunsuz geçse de ikinci günden itibaren ortalık karışmaya başladı. Mahkumlar gardiyanların emirlerini reddedip yataklarını dağıtıyordu; gardiyanlar ise daha ikinci günden oldukça sert ve sadist davranıyordu. İki grup da rollerine giderek bağlandılar. Gardiyanlar bir süre sonra açık açık şiddet uygulamaya başladı. Deney, planlanan süre tamamlanmadan 6. günde, bazı katılımcıların zihinsel sağlığından şüphe edilmesiyle son buldu. Deney, etik olmayan bir şekilde yürütülse de toplumun kişilere biçtiği rolün onları ne hale getirebileceğini açıkça ortaya koymuştu ve psikoloji alanında insan davranışlarıyla ilgili önemli bulgular sağladı. Deneyle ilgili 2001, 2010 ve 2015 yıllarında çekilmiş 3 film bulunmakta.

Stanley Milgram – Milgram Deneyi (1961)

Yale Üniversitesi’nde araştırmalar yapan Stanley Miligram’ın deneyinde insanların şahsi görüş, düşünce ve vicdanlarına rağmen otorite karşısında verdikleri tepkiler ve boyun eğip eğmediklerinin gözlemlenmesi amaçlandı. Katılımcılara hafızayla ilgili bir çalışmaya katıldıkları söylendi. Başka bir kişiye (aslında aktör olan) bir hafıza testi yapmaları ve yanlış cevap verdiklerinde elektrik vermeleri istendi. Soruları cevaplayacak olan oyuncu aslında gerçek bir elektriğe maruz kalmayacak ama öyle görünecekti. Öğretmen rolünü üstlenen katılımcılardan, öğrenen rolündekiler (oyuncular) her yanlış cevap verdiğinde acı çekiyor gibi görünseler de elektrik şokunu arttırmaları istendi. Bu deneyde araştırmacı ise otoriteyi temsil ediyor ve emirleri veriyordu. Deneğin yani öğretmen rolündeki katılımcının önceden elektrik şoklarını deneyimlemesi sağlandı. Yani her yanlış cevap sonucu verdiği elektrikte karşıdakinin ne kadar acı çekeceğini biliyordu. Deney boyunca elektrik verenler karşı taraf her acı çektiğinde vazgeçmek isterler ve otoriteden “Lütfen devam edin”, “Deney gereği devam etmeniz gerekmektedir.”, “Devam etmeniz gerçekten çok önemlidir.”, “Başka seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.” şeklinde cümleler duyarlar. 4. cümleden sonra denek hala devam etmek istemiyorsa deney durdurulur. Ne yazık ki birçok denek ölümcül olan 450 volta kadar devam etmiştir. Bu deney insanların vicdanlarına ve ahlaklarına ters olsa da otoriteye uyum sağlayabileceğini gösterir.

Harry Harlow – Sahte Anne Deneyi

Harry Harlow, bu deneyde annenin çocuğun sağlıklı gelişimindeki rolünü incelemek istedi. Ancak deney sonucunda Harlow, hayvan koruma dernekleri, üniversiteler ve bilim çevrelerince ağır bir şekilde eleştirildi. Doğduktan hemen sonra annelerinden ayrılan yavru maymunlar için 2 farklı figür tasarlandı. Biri tamamen demirden yapılmıştı, diğeri ise yumuşak bir havludan. Ancak demir olan figür aynı zamanda yavruların bir biberondan süt içebileceği şekilde tasarlandı. Yavru maymunlar figürlerin yanına koyulduğunda sadece acıktıklarında demir figürün yanına gidip karınlarını doyurdukları, diğer tüm vakitlerini ise havlu olan figürle geçirdikleri görüldü. Bir süre sonra demir figür sıcak, havlu olan ise soğuk bir hale getirildi ve maymunların demir figürle vakit geçirmeye başladıkları gözlemlendi. Deney sonucu, anneliğin sadece beslenme ihtiyacıyla alakalı olmadığı, şefkat, konfor ve sıcaklığın da önemli unsurlar olduğu ortaya çıktı. Ayrıca anne-çocuk ilişkisinde ve çocuğun gelişiminde bedensel temasın ne kadar önemli olduğu görüldü. Kaynak: 1, 2

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi