Sadece ormanlarımız yanmıyor, her doğumla beraber dikilen bir can yanıyor, kardeşlerimiz, can bildiğimiz canlar yanıyor. İçine derin derin çektiğin havanın kaynağı yanıyor. Bu topraklar ormana ve ağaca gerçekte nasıl davranır, nasıl sever bu yazı ile beraber daha iyi anlayacaksınız. İnsan var oluşunun başından bugüne kadar doğa ile iç içe uyumlu bir bütünlük içindedir, ya da şu an için öyle olması gerekiyor. Öyle bir bütünlük ki yaşamla eş değer, hayatın nabzı koşulundadır. Anadolunun çeşitli bölgelerinde çocuklar dünyaya geldiğinde ağaç dikmek bir gelenek haline gelmiştir, her doğumla beraber bir ağaç dikmek, ne ince ne zarif bir düşünce. Doğala Doğru derken, doğal olana olması gerekene yönelenim derken, tam da bundan bahsediyoruz, sözde değil uygulamada Doğala Doğru. Ağaç kesmek büyük bir günah sayılmış Anadolu da yaşayan bu aziz Anadolu Alevileri kardeşlerimiz tarafından. Bu Anadolu Alevileri ormanların kesimiyle yaşamını idame ettirmek zorunda olduğunda da “ kul kuldan razı olmaz ise Allah kuldan razı olmaz” anlayışı ile ağaçlardan (helallik) Rızalık alarak gülbanklar okuyarak ağaçları kesmek zorunda olduklarını belirterek, hem ağacın hem de ormanın gönlünü alıp minnetlerini sunarlarmış. İşte bu kültür ile yoğrulan ve yaşayan gruba “ Tahtacı Alevileri " demişler, baltayı vurmadan önce bakın ağaçtan nasıl hellallik alıyorlarmış
Ağaç kesme duası. ” Bismişah, Allah, Allah. Ormanın süsüydün, Ağacın hasıydın, Adem’in beşiğinde, Kapının eşiğinde sen varsın, Geçimim senden, Affını diliyorum”. Üç defa niyaz ediliyor, kesilecek ağaç fazla ise Cebrail (Horoz) kesilip, kanı ilk kesilecek ağacın köküne akıtılıyor ve pişmesi için kadınlara veriliyor. Kadınlar horozu almadan önce ağaca niyaz ediyor ve horozu alıyorlar. “Bizi bu dağlarda açlıktan, yokluktan, kazadan, beladan koru, Haram lokma odamıza uğratma, Kötüye, uğursuz uğratma, Yolumuzu doğruluktan şaşırtma, Dağların tüm nimetlerine aşk ola, Allah, Allah”. Ve ağaca balta vuruluyor. Barışı, sevgiyi, kardeşliği, hoşgörüyü hâkim kılmak adına yapılan tüm bu ritüeller, insanlık adına yüz akı uygulamalardır. Güzel olan her şeyi alıp daha çok çoğaltmalıyız. Bu topraklarda yaşayanların bu güzel öğreti ve uygulamalarını alıp tüm cihana yaymalıyız. Bu ritüellerin bazılarını Avatar isimli fantastik filmlerde sanki hayal ürünüymüş gibi anlatırlarken, bizim atalarımız iliklerine kadar zaten yaşıyorlarmış.
Anadolu’muzun cennet köşelerinden tahtacı Alevilerinin yaşadığı bölgelerden biri olan Kaz dağları bu günlerde on binlerce ağaç kesilerek bölgesinin oksijen deposu olan orman yok ediliyor. İster istemez hem canlıların hem kendilerinin yaşamların da önemli bir yeri olan oksijen kaynağı ağaçlar birer birer kesilirken sayıları on binleri aşmış durumdadır. Sözde altın madeni çıkarılacakmış, hem de siyanürle, siyanür canlıların yok edilmesinde kullanılan zehir. Bu zehir toprağa karıştıktan sonra kolay kolay sökülüp atılamıyor. Bu toprakların güzel insanları yaratıcı anlayışına “tüm vadiler gibi sahralar gibi /akarsular gibi deryalar gibi/ sıra dağlar gibi yaylalar gibi/ cümle âlem bir can imiş bilmedik. Evet, evreni doğayı yaratıcının bir tecellisi olarak gören bu anlayışı hepimiz içselleştirmeliyiz, doğaya çevreye, akarsulara, dağlara, ormanlara yönelik yapılacak tüm katliamı gerekçesi ne olursa olsun, yok etme anlayışını tümüyle reddetmeliyiz.
Mersin'de ağaç keserken yapılan uygulamayı bir örneği yukarıda izleyebilirsiniz. Ormana çocuklarımın rızkını temin için gidiyorum Ekmeğimi aşımı ormandan çıkartıyorum Genç fidan kesmiyorum Kestiğim ağaçlardan af diliyorum Beni bu dağlarda kazalardan belalardan koru Kazancımı kabul eyle Haram lokma hanemize girmesin Kötüye uğursuza yoldaş etme Yolumuz doğruluk yolu olsun Doğanın bütün nimetlerine aşk ile
İçeriklerimize Göz Atınız :
Yangında Mağdur Olanlara Desteğini Esirgemeyen Kurum ve Kuruluşlar