Kelimelerin Hikayesi

Bu da Geçer Ya Hû: Kelimelerin Hikayesi

İnsana "neler neler geçmedi ki?" diye şöyle dönüp bir geçmişte yaşadığı güçlükleri hatırlatan söz. Mutsuzluk da mutluluk gibi sonlu ve bitimli bir kelime. Aslında bizlere düşen kendi payını yaşamak biraz, biraz da terslikleri didinip düzeltmeye çalışmaktır. Neler geçmedi ki başımızdan hakikaten başımızdan değil mi? "Bu da geçer ya hu!" ürpertici bir cümle düşündüğünüzde ürpertici olmasa bile, ağır, bunu kabullenmek lazım. Bu da geçer... Hep geçer.. Her şey geçer... Peki insan bunu bile bile nasıl yaşar? Mutluluk geçiyor, hüzün geçiyor, aşk geçiyor, acı geçiyor... Ee ne kaldı elimizde? Her şeyin geçeceğini bilerek nefes almak kolay mı? kalan acı da olsa, bişeyler kalsa olmaz mı?ömrüm boyu acıya razı olsam, ama işte geçmese, her şey geçip de insanın acizliğini gözüne sokmasa değil mi?

Hiç bir sorun kalıcı değildir, kendinizi çaresiz hissettiğiniz anlarda bitmeyecek sanırsınız, düşündükçe bir kara çukurun içinde kendinizi hissedersiniz. Fakat bir gün baktığınızda "geçmiş, bitmiş" tüm sorunlar, geriye sadece yıpranmış bir siz kalırsınız. Mutluluklar da öyledir, hani insanoğlu çiğ süt emmiş derler ya, bunca sorunu, çaresizliği siz çekmemiş gibi bir mutluluk bulutuna kapılıp gidersiniz, o anlar bittiğinde ise koca bir hayal kırıklığı elinizde kalır. Ne gece ne gündüz, ne bugün ne yarın, her şey geçiyor... Hayat bir beklemedir, kavuşmayla başlar yaşamak, nefes almakla değil... Bu da geçer ya hû, neler geçmemiş ki? Ama önemli olan nasıl geçtiği değil mi? Her şey bitiyor, hem  çeresizliğinizde hem de mutluluğunuzda işte bir hayat felsefesi size olacak bir kelime "Bu da geçer ya hû." Gelin o zaman içimize mıh gibi oturan bu kelimenin etkileyici hikayesini hep beraber okuyalım.

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar.Onların anlattıklarından Şakirin bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad  adında başka bir çiftlik sahibidir. Derviş Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de aileside hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır…

Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükr et.”der. Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…”

Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir den söz eder. “Haa o Şakir’mi” der köylüler, “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”

Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.

Şakir bu kez Derviş’i son derece mutevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır… Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Üzülme… Unutma, bu da geçer…”

Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı içinde bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.

Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…”

Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer…”

Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır nede mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…

O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi