Daha önce "saman altından su yürütme" deyiminin ilginç ve komik hikayesini size yazmıştım, tam da günümüzde kullandığımız gibi arkadan iş çeviren, hilekar ve düzenbaz kişilere kullanırız, yine aynı anlamda kullandığımız başka bir deyim de "dolap çevirmek" deyimi... Genelde arkamızdan iş çevrildiğini hissettiğimizde o kişiye kullanırız "kim bilir ne dolaplar çeviriyor acaba?" diye... E, bu deyimin de bir hikayesi var elbette, yine çok eski zamanlara dayanıyor, ama bu hikayemizi farklı yapan şey ise özünde tarih ve sanat kokan bir hikaye. Hadi şimdi yine zaman makinemize binip şöyle güzelce Osmanlı konaklarına misafir olalım. Bakalım ne dolaplar dönüyormuş o konaklarda.
Eskinin evleri şimdiki evlerdeki gibi oldu bitti meselesine benzemez efendim. Türk Osmanlı evleri denince tam bir sanat eseri kokar bu evler. Geçen yüzyıllar içinde fetih ve yerleşme faaliyetleriyle değişim gösteren, Anadolu ve kısmen Mezopotamya’da kurulan Türk Medeniyeti daha sonra yönünü batıya dönerek Doğu Avrupa ve Balkanlarda gelişmiştir. Tabii hiç şüphesiz onca savaşın, zorluğa rağmen at üstünde Anadolu’ya gelen Türkler, fethettikleri topraklarda yepyeni bir Anadolu kültürü ile karşılaşmışlardır. Önceleri fethedilen yerlerde, başta Bizans konutları olmak üzere mevcut evlerden yararlanılmış ve kendi konutlarını inşaa etmişlerdir... Fakat bir süre sonra Osmanlılar, diğer sanat kollarında olduğu gibi mesken mimarisinde de, getirdikleriyle Anadolu’da hazır bulduklarını, kendi inanç, kültür ve estetik unsurlarıyla harmanlayarak Osmanlı Türk Evi dediğimiz konut tipini oluşturmuştur. Her ne kadar Osmanlılar kendi kültürlerine göre konakları değiştirseler de Türk evinde değiştirmedikleri esaslar vardı, bu konutlarda tek bir özel kat vardır, bu da genellikle konakların en üstünde bulunurdu... Bir yandan güneş ışığı, rüzgârın geçiş yönü, hava sirkülasyonu, manzara gibi fiziki koşulları en iyi şekilde değerlendirmek öte yandan mahremiyet olgusu ile geniş aile olmanın gereklerini gözetmek için düzenlenen yaşama katı; zeminde daha çok giriş avlusu (Hayat), iş evi (Bağdami), kiler (Mahzen), ambar, samanlık, ahır gibi işlevsel bölümlerle tamamlanırdı.
Türklerde oda kavramı tarihteki atalarının yaşadığı “çadır”la aynı misyonu üstlenir. Nasıl ki çadır tek başına oturma, dinlenme, yemek hazırlama, yemek yeme, ısınma gibi tüm eylemleri karşılayabilecek donatıya sahipse odalar da; olabildiğince düzgün geometrik formlarla bu işlevlerin hepsini birden yerine getirir. Elbette mahremiyet olmazsa olmazlardandı, konakların mimarisi buna göre tasarlanmış bir sanat eserine dönüşmüştür. Türkiye'de var mıdır bu evler? dediğinizi duyar gibiyim... Elbette en iyi örnekleri de Safranbolu evleri ve benim bildiğim hatta restorasyonu yapılan Bursa'daki Tahir Paşa konağıdır. Eğer gitme imkanınız varsa mutlaka gitmenizi öneririm... Türk Osmanlı evlerinin nasıl şahaser bir sanat eseri olduklarını görürsünüz...
Kısaca bu evleri gözünüzde canlandırdığınıza göre; gelelim yine bu konaklarda geçen "dolap çevirme" deyiminin hikayesine. Bahsettiğim bu konaklarda öyle herkes oturamazmış, sadece vezir, paşa, sadrazam gibi büyük adamlarla zenginlerin bu şaheser konakları olurmuş. Bu konaklar mimari edilirken bir çok işlevsel alan mevcuttur, onlardan biri de mahremiyet olgusu, mahremiyet o dönemler oldukça önemlidir, erkekler ayrı kadınlar ayrı yerlerde bulunur, kadınların bulunduğu alana "haremlik", erkeklerin bulunduğu alana ise "selamlık" adı verilirmiş.
Tabi o dönemler mahremiyet bu kadar önemli olunca, kadınlar tarafı ile erkekler tarafı arasındaki duvara bir eksen etrafında dönen, silindir şeklinde kapaksız bir dolap yerleştirilirdi. Bu dolapların kapağı olmazdı, yarısı açık, yarısı kapalı olan bu dolabın içinde sıra sıra yerleştirilmiş geniş raflar bulunurdu. Kadınlar tarafında olan bölümde pişirilen yemekler, gelen misafirlere pişirilen kahveler bu dolap aracılığı ile servis edilirdi. Kadınlar, dolabın raflarını yemeklerle veya kahvelerle doldurduktan sonra, döndürerek açık tarafını erkekler kısmına çevirirlerdi. Böylece raflar boşalıp yerlerine boş tabaklar konunca da, erkeklerce kadınlar tarafına çevrilirdi. Bu şekilde asla kadınlarla erkekler birbirlerinin yüzlerini görmeden servis edilirdi bu dolap sayesinde.
Tabii bu kadar haremlik selamlık olunca her devirde insanoğlu yasakları delmenin yolunu bir şekilde bulduğundan bu haremlik-selamlık konusuna da kendince bir çözüm üretmiştir. Bu dönen dolap sadece yemek servisi için kullanılmazmış, ev sahiplerinin haberi olmadan bu dolap vasıtası ile selamlık tarafındaki erkekler ve harem tarafındaki kadınlarla haberleşir ve birbirlerine hediye yollarlardı. Mesela erkek sevdiğine mektup mu yollayacak, mektup mu yollayacak, gül mü yollayacak, ya da kadın sevdalısına mendil mi yollayacak kimseciklerin haberi olmadan, bu dolabı kullanırlarmış. Tabi konak sahibinin bu dolabı amacı dışında kullanıldığından haberi olup, yakalandıkları zaman "burada ne dolap çeviriyorsun" diye azarlanırmış. Tamamen gizli gizli yapılan bu iş günümüzde de aynı anlamda kullanılmaktadır böylece.