Hepimiz biliyoruz ki; Türkiye tehlikeli bir deprem kuşağı üzerinde, depremi elbette durdurmamız olanaksız ancak yaratacağı kayıpları azaltmak sadece bizim elimizde. Türkiye'de yıllardır olan ama her seferinde ilkmiş gibi zarar vermeyi başarabilen doğa olayıdır deprem. 1936 Varto depreminden 1999 Düzce depremine varana kadar defalarca pek çok şehir yerle bir oldu ve unutuldu. Adapazarı, Erzincan, Dinar, Adana (Ceyhan) neredeyse yerle bir olanlar. Tabi bir de Marmara depremi, Ege depremi gibi pek çok şehirde epey etkili olanları da atlatıldı. En son Ege denizinde meydana gelen İzmir depreminde deprem konusunda genel kültürümüzün olmadığını maalesef fark ettim.
Deprem konusunda hep efsaneler duymuşsunuzdur, efsanelere göre dünya bir kaplumbağanın sırtında durmaktadır ve depreme sebep olan sarsıntıların sebebi kaplumbağanın sinekleri kaçırmak için kendisini sallamasıymış. Yine bir başka efsanede ise dünyanın boğanın boynuzları üzerinde durduğunu ve boğa yavaş yavaş hamburger olmakta olduğu için ağırlık merkezinin değişti ve bu yüzden sallantılara sebep olduğu söylenmektedir... ?(Allah aşkına, hiç kendinize sormadınız mi, "peki bu atlas, kaplumbağa ve boğa nerede duruyorlar? onlar boşlukta duruyorlarsa dünya niye duramıyor?" Sayın boşluk kaplumbağayı, atlası ya da boğayı taşıyabiliyorsa dünyayı neden taşıyamıyor" diye? neyse, efsane işte). Ülkemizde de yok mu deprem üzerine komple teoriler üretenler, provokasyon yapanlar elbette var, hatta her üzücü doğa olayı olan depremden sonra çıkıp yapıyorlar. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama yapmak için dini kullanarak depremi zinaya veya çıplaklığa bağlayanlar gerçek Müslümanlık hakikaten bu değil, bunu burada işlemek istedim kusura bakmayın zira birkaç gündür okuduklarım aklımı kaybetmeme sebep oldu. Sosyal medyada bu tarz paylaşımlar yapanlar umarım bu yazımı okursunuz, umarım okursunuz da bir nebze de olsa depremin bir doğa olayı olduğunu anlarsınız. Vakti zamanında bu zihniyete sahip insanlar 99 depreminde de aynısını söylediler, ancak hayatını kaybedenlerin içinde yüzlerce masum, yaşlı, genç, çocuk, bebekler, hatta anne karnında ceninler vardı, sakat kalanlar da cabası.. Peki, İslam'da kurunun yanında yaşın da yanması var mı? Yok efendim öyle bir şey...
Kısacası bu tarz provokatör paylaşım yapanlara benim sözüm: Toprağın altı sizin beyniniz gibi dümdüz değil, böyle levhalar var hareket filan ediyor, fay hatları var, bunların aktifi var bilmem nesi var. Mesela arazilerin de türleri var; kırıklı, kıvrımlı filan. Ege bölgesi kırıklı arazinin yanında, fay hattı abilerimize de ev sahipliği yapıyor, örneğin Anadolu levhası egeyi itiyor, bunu da burada bilin, bakın size ilginç bir bilgi de vereyim bu kısımda, çooook uzun bir zaman sonra Ege denizi de kalmayacak Yunanistan'la yapışık ikizler gibi olacağız... Aslında bu tarz insanlara sadece 4-5 saat bir coğrafya dersine tabi tutup, tektonik hareketleri, fay hatlarını filan anlatsak baya bir şey çözülür aslında. Tekrar kusura bakmayın diyorum, belki haddimi aşarak yorum yapmış olabilirim, ama toplum olarak bilim konusunda daha çok bilgiye sahip olmalıyız diyorum, ve lütfen bu tarz yorum yapan, paylaşım yapan kişilere prim vermeyiniz.
Deprem doğanın bir afeti bu kesinlikle tartışmaya açık bir konu değil, çok fena bir şey deyip, geçilebilir ama insanın psikolojisini, en soğuk kanlı olanları bile alt üst edebilecek bir titreşim, afetlerin en kötüsü diye abartabilirim bile, evindesin en güvendiğin yerde ve her türlü tedbire rağmen işin şansa kalmış, yok sağlam eşyaların altına gir, yok yanına yat, yok kendini balkondan at, sonuç olarak yıkıldı mı duvarlar. Deprem dediğimiz doğa olayı, yer kabuğundaki kırılmalar nedeniyle ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılmasıdır. Bu olay, sanılanın aksine, yerkabuğunun hareketsiz değil de hareketli olduğunun bir göstergesi olup, kaotik süreçler içeren ve fizik bilimi başta olmak üzere diğer bilim dalları tarafından da incelenen bir olgudur. Depremi bilim dalına ise sismoloji denir. Nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının nasıl yayıldığını, bilimsel metotlar ve ölçüm aletleri yardımıyla incelemektedir.
Kısaca bir coğrafya bilgisi vermem gerekirse, ki burada ufak bir not düşmek istiyorum, coğrafya bilgim o kadar çok iyi değildir, ama bilime sonsuz saygım vardır. Şimdi Dünya'nın genel bir yapısına bakalım ve Dünya’nın bu yapısına baktığımızda jeolojik ve jeofizik çalışmalardan elde edilen bilgilere göre bir yeryüzü modeli oluşturulmuş ve bu modele göre yerkürenin 70-100 km kalınlığında bir taşküre yani “litosfer” bulunmaktadır, okyanuslar ve kıtalar tam olarak burada bulunmaktadır, şimdi gelelim levhaların hareketlerine bakmaya; biri diğerinin altına giren iki levha arasında, hareketi engelleyen bir sürtünme kuvveti mevcuttur, bu levhanın hareket etmesi ancak bu sürtünme kuvvetinin aşılması sonucunda gerçekleşir.
İşte bu sürtünme kuvvetini aşan levhalar sonucu bir hareket meydana gelmekte olup, bu göreli harekete bağlı olarak sarsıntı meydana gelir. Bu sarsıntı çok kısa zaman aralığında gerçekleşir ve “şok” niteliği taşır. Sonuç olarak çok uzak mesafelere ulaşan deprem dalgaları oluşmaktadır. Bu açığa çıkan deprem dalgalarının depremin oluş noktasından uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Yayılma sonucu “fay” denilen arazi kırıkları meydana gelir. Bazen bu arazi kırıkları gözlemlenebilirken bazen de yüzey tabakaları arasında kaldığı için gözlemlenemez. Sonuç olarak deprem bir doğa olayıdır, ve depremlerin altında yatan mekanizmalar, fizik ve matematik vardır. Depremin bir doğa olayı olduğunu bilincinde olup, kavram kargaşasına girmeden deprem risklerini azaltma çalışmalarında daha bilinçli değerlendirme yapabilir, daha somut adımlar atabiliriz.
Yalın bir dille söylemem gerekirse deprem; yeryüzü 'nün öksürüğüdür, örneğin biz insanlar da öksürürüz ama etrafımızda başkaları da olduğu için elimizle ağzımızı kaparız; kah kibarlıktan, kah mikrop saçmamak için. amma velakin onun bu şekil dertleri yoktur, öksürür ve gövdesi sallanır. Biz de onun üstünde sallanırız, işte o zaman hatırlarız evimizin aslında bize ait olmadığını... Nasıl bir kişilikle, beklentiyle ya da sosyal sınıfla, ne yaşarsan yaşasın o anı yaşayan herkes aynı şeyi hisseder.. Korkarız.. Hepimiz aynı oluruz, aynı anda.. Neyse ki yerküre çok kaba değildir kendini tüketenlere karşı... Eğer herhangi birimiz olsaydık onun yerinde şimdiye çoktan geberttiydik kendimizi bilumum afetle... Siz olsaydınız eğer yaşatır mıydınız katilinizi? Lakin çok saygıdeğer bir büyüğümdür gözümde, arada yanardağlarıyla tükürür falan ama o kadar ifrazat hepimizde var, anlayabiliriz bunu sanırım. ilk kendine gel sarsmanda evim kafamıza göçecek sevgili dünya. Helalleşelim önce bir, ayrıca kullandığımız bilumum pil, plastik türevleri, saldığım karbon monoksit ve bilumum gazlardan dolayı özür dilerim. Depremlerin ölümcül olmadığını, ucuza da güzel evler yapılabileceğini önce kendimize kanıtlamamız gerek, daha sonra deprem öncesi ve sonrası önlemlerimizi almamız gereklidir, konu ile alakalı
Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının (AFAD); Deprem Öncesi, Anı Ve Sonrası Alabileceğiniz Önlemlerini alacağınız yazıyı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Sizler için hemen aşağıya linkini bırakıyorum. Lütfen bilinçlenelim ve bilinçlendirelim!
Önerilen Bağlantı: https://www.afad.gov.tr/deprem-oncesi-ani-ve-sonrasi-alabileceginiz-onlemleri-biliyor-musunuz