Kültür

Dünyanın Gizemlerle Dolu Kayıp Şehirleri

 

İnsanlığın günümüze kadar gelmesi, gelişmesi, şu an sahip olduğumuz dünya şartlarına göre kolay olmamıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinde kurulan medeniyetler ciddi gelişme göstermiş ve bu gelişmeler araçlara, hikayelere, hayranı olduğumuz mitlere dayanmaktadır. Şu an gelişmekte olan dünyamızın birden gözden kaybolduğunu düşünsenize, ne kadar zor değil mi? Ancak binlerce yıl öncesinde yaşayan insanlar bunu düşünmüş olacak ki, sayısız hikayeye ve mite tanıklık ediyoruz. Bunlara en iyi örnek de kayıp kıta Atlantis olacaktır. Anlatılan hikayelere göre Atlantis bugün bizim olduğumuzdan çok daha ileri düzeyde bir medeniyet ve günün birinde ne olursa oluyor sonra aniden ortadan kayboluyor. Atlantis’in bugün okyanusların en derin noktalarında varlığına devam ettirdiğine inanan pek çok insan bulunuyor. Tabii buna dair kesin bir kanıt hiçbir zaman bulunamadı. Ancak böylesi bir efsaneye sahip olan tek yer Atlantis değil. Ülkemizde ve dünyada kayıp şehir olarak hikayelere konu olan antik şehirler bulunuyor. Gizeme meraklıysanız eğer sizler için hala gizemini korumaya devam eden kayıp şehirleri listeledim buyursunlar o zaman.

Farsçada Taht-ı Çemşid (Çemşid’in tahtı) diye adlandırılan, İran’ın Persepolis tarihi kenti Persepolis, Büyük İskender tarafından MÖ 330’da yakılıp yıkılana kadar ününü sürdürmüştür. Sanırım dünya tarihinin tartışmasız en görkemli medeniyetlerinden biri olan İran’ın Persepolis tarihi kenti, 1979 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne alınmış.

Tarihin "Aşk, kahramanlık ve uygarlık yuvası" olarak tanımladığı bu şehir üzerine birçok destan yazılmış ve bu destanlar Troya'yı günümüze kadar getirmiştir. Günümüzde Çanakkale sınırları içinde yer alan Troya ilk yerleşim yerini kuran Dardanos'un çocukları ve torunlarıdır. Dokuz kez yakılıp yıkılan Troya, uzun arkeolojik geçmişi sayesinde sağlam bir kronoloji vermesi ile de ünlüdür. M.Ö. 2920 yılında kurulan I. Troia, M.Ö 2600 yılında bir yangınla sona erer. Yanan şehrin üzerine 9000 m2'lik II. Troya kurulur (M.Ö, 2600-2450). Bölgeyi ilk bulan kişi Alman tüccar ve amatör arkeolog Heinrich Schliemann'dır. M.S. 17. yüzyıldan itibaren ise özellikle Avrupalı aydınların artan Troya ilgisi pek çok araştırma ve incelemeye ev sahipliği yaptı. Fakat her ne kadar zaman içinde yıpranıp, tarihi dokusunu kaybetse de günümüzde hala ilgisini korumaktadır.

Günümüzden yaklaşık 500 yıl öncesinde yalnızlaşan şehri, "1001 Kilise Şehri" veya "40 Kapılı Şehir" olarak da biliniyor. Bölgenin keşfi ise 1880’li yıllara dayanıyor. Ülkemizde Kars şehir merkezine 45 km uzaklıktaki Ani, kenti çevreleyen surların ardında kendi haline bırakılan çok sayıda kilise, cami ve sivil mimari yapıları ile büyük sessizlik içerisinde. Ani Şehri’nin, M.S 1000. yılın ikinci yarısından itibaren (dönem dönem farklı idarelere geçse dahi) bir deprem sonucunda yıkıldığı var olan bilgiler arasındaydı. Bu sav, 18. yüzyılın başlarına dek etkin bir görüş niteliği taşıyordu. Günümüzde ise incelemeler devam etmekle birlikte bölgenin gerek 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’nda gerek Birinci Dünya Savaşı’nda gerekse Kurtuluş Savaşı sırası ve sonrasında korunması gerektiği arkeologların üzerinde en çok durduğu konu. 2016’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren şehir, Doğu Ekspresi ile seyahat severlerin gözdesi haline gelen Kars’ta en günümüzde halen en çok ziyaret edilen tarihi yerlerden biri.

Bir zamanlar Akdeniz’in en gözde ticaret merkezlerinden biri olan Kartaca şehri, Tunus’un topraklarına dahil durumda. Dönemin en ileri medeniyetlerinden biri olan Kartaca Fenikeliler tarafından kurulmuş. Roma egemenliğine karşı başkaldırma girişimleri Kartaca’yı hedef tahtasına yerleştirmiştir. MÖ 149 yılında Romalıların kuşatmasıyla ve 146 yılında Kartaca şehri ve devletinin yıkılması ve bir daha ayağa kalkamayacak şekilde tamamen ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanmıştır.

Tarihi M.Ö 3100’lü yıllara uzanan Mısır’ın iki yarısını birleştiren hükümdar Menes’in şehri olan Memphis günümüzde kalıntıları ile ziyaretçilerini ağırlıyor. Eski Mısır döneminde ‘Ineb Hedj’ ismiyle de anılan şehrin, o dönemlere ait tarihi eserlerinin çok azı günümüze ulaştı. Bu eserler arasında özellikle İkinci Ramses’e ait heykel oldukça ünlü.

Petra Ürdün'de yer alan, kayaların rengi nedeniyle de "rose city" olarak bilinen Nebatian'ların 2000 sene önce kurdukları bir şehir olup, kayalara oyulmuş hazine binası ile daha çok tanınmaktadır. Kayaların son derece yumuşak bir yapıda olması sayesinde inanılmaz ihtişamda binalar oyulmuştur kanyon içerisine. İsviçreli Kaşif Johann Ludwig Burckhardt sayesinde yeniden keşfedilen bu büyüleyici şehir, UNESCO’nun meşhur listesinde yer alıyor. Kayıp şehirler arasına dahil olmadan önce Nebati Krallığının başkenti olan Petra, yeniden keşfedilene kadar yalnızca Araplar’ın bildiği bir yer idi.

M.Ö. Roma topraklarına dahil edilen Efes, dönemin ticaret, din ve politika merkezi olarak Küçük Asya'nın başkenti olarak kabul görmüş.Şehir, zaman içinde Roma’nın bir kenti haline geldi. bu bölge antik bir Yunan kenti. Antik Yunan kentleri arasında bulunan bu şehrin kuruluşu ise Cilalı Taş Devri’ne dayanıyor. Yaklaşık olarak M.Ö 6000 yıllarına uzanan bir tarihi geçmiş. M.Ö 10. yüzyılda eski Arzawa başkentinin yerine Attik ve İyonyalı Yunan kolonistlerinin çabalarıyla inşa ediliyor. Ayrıca Efes Antik Kenti, Klasik Yunan döneminde İyonya’nın on iki şehrinden biriydi. Bu şehir, MÖ 129’da Roma Cumhuriyeti ‘nin kontrolüne geçtikten sonra gelişti. Günümüzde İzmir ilinin Selçuk ilçesinin üç kilometre güney batısı bölgesinde. Başka bir ifadeyle, İyonya kıyısında…

Olympos Antik Kentinin adı, Patara’da bulunan Likya Yol Kılavuz Anıtı’nda ‘Korykos’ olarak geçiyor. Burası Antik Tarihçi Strabon’a göre Likya bölgesinin en büyük yerleşim yerlerinden biriymiş. Bir diğer antik tarihçi Çiçero da, burası için görüşünü ifade etmiş. Olympos şehrinin bir kısmını kapsayan Olympos Antik kenti, yunan tanrısı Hephaistos tarafından kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda korsanların saldırması sonucunda Antik Kent dağılarak kent nüfuzunun azaldığı bilinmektedir. 15. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu tarafından fetih edilmiş olan bu alan boşaltılarak terk edilmiştir. O günden beridir boş kalan arazi, şu anda dünya tarihinin önemli bir kısmını kapsamaktadr.

Bundan binlerce yıl önce Sümerliler tarafından yapılan bu binanın yapılış amacı ise inançları gereği yükseklere tapmaları olmuştur. Gökyüzü ve yeryüzünü birbirine bağladığına inanan bu kuleye Tanrıdağı da denmektedir. Babil, Mezopotamya’da yer alan bir antik şehir. M.Ö 1100’lü yıllara kadar uzanan bir tarihe sahip olan bu şehir mitoloji konusunda en zengin yerlerden biri sayılabilir. Hatta semavi dinlere ait çok derin figürlere de gene bu şehirde rastlamak mümkün. Elbette ki kurulduğu günden bu yana pek çok kez el değiştirmiş ve harap edilmiş gene de Babil’in Asma Bahçelerini duymayanınız yok diye düşünüyorum.

Uzak Doğu Mitolojisinin de kutsal efsanelerine konu olan mekanlar var elbette. Sukhothai şehri bunların başında geliyor. 1300’lü oldukça yoğun nüfusa sahip bir ticaret merkezi olan bu yer Uzak Doğu’da günümüze kalan en iyi miraslardan biri.

Günümüzden 5 bin yıl öncesine ait kültürel verilere rastlanan Boğazkale’de, ilk organize devleti kuran Hititlerin, ilk başkenti Hattuşa bulunmaktadır. İlk yerleşim Kalkolitik çağda başlamış; ilk Tunç çağında Hattiler’in sonra Asur ticaret kolonilerinin mekanı olan Hattuşaş, Hititler döneminde başkent olmuştur. Böylece ilçenin gerçek tarihi, M.Ö.2000 yıllarında başlamış olur. Kentin asıl merkezini Büyük Kale teşkil eder. Büyük Mabet’in bulunduğu yer ise aşağı şehir bölgesidir. Yazılıkaya Açık Mabedi de Hitit uygarlığının en önemli bölgeleridir. Burada ele geçirilen tabletler, tarihe ışık tutmaktadır. Hattuşaş 1986 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesine alınınca yörenin turistik durumu dikkate alınarak harekete geçilmiştir. Boğazköy adıyla Sungurlu’ya bağlı bir bucak iken adı Boğazkale’ye çevirilerek 1987 yılında Çorum’a bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. Çorum, binlerce yıldır çeşitli uygarlıkların yan yana ve üst üste oluşturduğu yerli Anadolu kültür geleneğini devam ettiren illerin başında gelir.Maddi kültür belgelerinin zenginliği açısından adeta bir açık hava müzesi görünümünde olan Çorum yöresi 1830’lu yıllardan itibaren Avrupalı gezginlerin, bir çok yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgi odağı haline gelmiştir.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi