Yaşam

Gençliğin İkilemi (1)

Bir insanın hayattan beklentileri içinde geleceğini daha huzurlu ve mutlu yaşayabilmek gelir. Bu nedenle insanlar, maddi ve manevi yönden kendilerini besleyen işlerle, uğraşlarla meşgul olurlar.

Yetişkin bir insanın hayata dair temellerini atacağı dönemde ilk gençlik yıllarıdır. Ergenlik dönemi olarak ifade edebileceğimiz dönemler, gençliğin ilk kıvılcımlarının oluştuğu dönemlerdir.

İçinde yaşanılan dünya ve özelde ise ülkenin şartları gençlerin yaşam kalitelerini ve gelecek vizyonlarını şekillendirir. Özgür ve bol seçenekli bir ülkenin yurttaşı olan gençlerin geleceğe dair vizyonları çok daha geniştir. Ev ortamında ekonomik sorunları yerine kültür, sanat, bilim konularında konuşmaların yapılması gencin ruhsal ve bilişsel gelişimini de olumlu yönde etkiler.

Şimdi sizler de içinde bulunduğunuz aile ortamını ya da gençlik çoktan geçti diyorsanız da mazide bıraktığınız gençliğinizin geçtiği yılları düşünün. Kitaplarla, müzikle geçen zamanları mı geride bıraktınız ya da yaşıyorsunuz yoksa bu konuların hiç uğramadığı evlerle mi kurduk aile yaşantılarımızı?

Ülkeler arasında matematiksel ve dil bilgisel seviye farklılıklarının temelinde okumak, kitaplarla kurulan bağ, bilimsel ilgi gelmektedir. Bu nedenle gençlerin vizyonlarını geliştirmenin aslında hangi yollardan geçtiğini görebiliyoruz.

 

 

Her ülkede farklı sohbet konuları ön plana çıkıyor. Hatta bölgeden bölgeye değişkenlik gösteren gençlik sohbetleri de göze çarpıyor. Bunların temelinde hazırbulunuşluk seviyesi, kulak aşinalığının bulunduğu konular yatıyor. Konuların içinde futbol, yarışma programı olan bir gençliğin ifade gücünün gelişmesi mümkün müdür? Bilimin esamisinin okunmadığı, izlenilen bir tiyatronun tartışılmadığı, kültürüne ait herhangi bir ögenin söz konusu bile olmadığı sohbet ortamları bireyleri nasıl ve ne şekilde geliştirebilir ki?

Gençlerin genel vizyonlarının gelişmesi için ülkenin yetişkinlerine özellikle de yöneticilerine çok ama çok büyük görevler düşüyor. Onların özgüvenlerini ve adanmışlık duygularını yükseltecek çalışmalar yapmaları elzem.

Peki, gençlerin son dönemde ülkemizden kaçışlarını nasıl okumalıyız? Ülkeye dair aidiyet duygusu mu köreldi yoksa farklı olana hayranlık mı arttı? İnsan, doğası gereği çocukluk günlerinin geçtiği topraklara aittir ve yaşam olanakları uygun olduğu sürece, beklentilerini karşılayabildiği müddetçe insan oradan kopmayacaktır. Ancak bu durum ülkemizde maalesef can sıkıcı bir hâl alıyor. Neden mi?

Vatanının yüksek geleceğini korumak için azimle çalışan gençler, birer birer gidiyorlar. Yaşam olanaklarının yüksek olduğu, kendilerine sunulan imkanların fazla olduğu ülkelere doğru. Bunun önüne geçmek adına neler yapılabilir, eksik olan nedir?

Düşüncelerin rahatça ifade edilebildiği, gelecek günlerin güzelliğine dair yüksek bir inanç taşındığı ülkelerde gençler rahat bir şekilde hareket edebilirler ve mutlu olurlar.

 Yaşam koşullarının iyileşmesi adına kendilerine sunulanları çok iyi gören gençler için onlara doğalın ve doğanın önemi anlatılarak, bu iki olguya sıkı sıkıya sarılmaları adına ne gerekiyorsa yapılmalıdır.

Örneğin ülkemizde bilim ve sanat kurumlarının sayısı ivedilikle arttırılmalı, gençlerin okurken de para kazanmaları sağlanmalı, yaptıkları her çalışma ödüllendirilmeli.

Özgün fikir ve ürünlere sahip her genç maddi olarak desteklenmeli, karşılıksız burs alabilmeli. Kütüphanelerin, bilim merkezlerinin aynı zamanda ilim yolunda ilerleyen gençler için birer yurt olması sağlanmalı. Ortaokuldan itibaren bilim, sanat ve edebiyat alanlarında yeteneği fark edilen çocukların ailelerine maddi destek verilmeli.

Yukarıda saydığımız önerilere ek olarak yapılması gereken birtakım noktalar daha var. Onları da devam yazımızda belirteceğiz.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi