Doğala Doğru Spor

Sporda Fair-Play Ruhu

Güzel, temiz, insaflı, dürüst, namuslu, gönüllü, adil, iyi, uygun, doğru gibi anlamları içinde barındıran ve tüm sporcuların gönüllü uyguladığı yazılı olmayan birçok kuralı olan ve sporda kardeşliği, dostluğu, arkadaşlığı, rakibe saygıyı kazandırmayı hedefleyen bu ruh hemen hemen her sporcuda spora başladığı ilk günden itibaren oluşmaya başlar. Antrenmanda kendi takım arkadaşına karşı saygıyla, sevgiyle ve dürüstlükle başlayan bu olgu, hayatında ilk defa karşılaştığın ve hiç tanımadığın rakibine karşı da uygulanması gereken bir olgudur. Antrenmanda kendi arkadaşına, müsabakada rakibine karşı saygılı, sevgili, dürüst, sabırlı ve insancıl davranan bir birey günlük hayatında ailesine, arkadaşlarına ve yakın çevresine karşı da aynı duygularda davranır. Hepimiz çocuğumuzun bu duyguları yoğun bir şekilde tatmasını ve bu duygularda bir sporcu ve insan olmasını isteriz. Bu şekilde yarışan bir sporcu, çevresi tarafından da saygı görür, sevilir ve iyi bir sporcu olmasa da saygın bir sporcu olması kaçınılmazdır. Fair-play, izlediğimiz tüm müsabakalarda şahit olduğumuz bir olgudur. Kimi zaman bunu çok net bir şekilde görürüz. Kimi zaman da farkına bile varmadığımız anlarda hem rakip takım oyuncusuna, hem rakip takım hocasına hem de hakeme yapılan harekette saklıdır. Yere düşen rakibini kaldıran, rakibi sakatlık yaşadığında oyunu durdurmak için topu dışarı atar, topu oyun durması için dışarı atan takıma geri veren, hakemin kararı yanlış olsa da bunu saygıyla karşılayan sporcular fair-play ruhunu sonuna kadar yaşayan sporculardır. Şimdi bir düşünelim. Bizim çocuğumuz müsabakada ve bu saydığımız hareketleri yaptığı için hem hakemden hem rakip takım oyuncularından hem de taraftarlardan övgü alıyor. Nasıl da göğsümüz kabarır, gururlanırız. Etrafa şöyle bir bakarız bu benim çocuğum diye söyleriz belki de. Bir de bunun tam tersini düşünün. Rakibe saygısız, sürekli itiraz ettiği için hakem tarafından cezalandırılıyor, kendi hocası ona kızıyor ve taraftarlar ona karşı antipatik sözler sarf ediyor. Bu zamanda da yüzümüzü yere eğip sıkıntılı bir şekilde maçı bile izleyemeyiz. Maçtan sonra çocuğumuzu uyarmak istesek bile bu ruh haline sahip bir sporcuya artık yapacak çok bir şey kalmamıştır.   Bu ruhu insanlarla ilişki kurduğu ilk andan itibaren aile tarafından öğretilmesi gereken bir ruhtur. Örneğin 3 yaşındaki bir çocuğumuz oyuncaklarını başka bir çocukla paylaşmak istemediği zaman ona paylaşmanın güzel olduğunu öğretirsek bu ruhu yakalarız. Ya da çocuğumuz parkta oynarken sallanmak için sıra beklemek yerine sallanan çocuğa inmesi için baskı yapıyorsa bu durumu uyararak sıramızı beklememiz gerektiğini öğretirsek bu ruhu yakalarız. Başka bir örnek verecek olursak sokakta oyun oynayan çocuğumuzun bir arkadaşı yere düştüğünde onlar öylece bakarlar çünkü ne yapması gerektiğini bilmezler. Biz onlara düşen birini kaldırmamız gerektiğini, ihtiyacı olan birine yardım etmemiz gerektiğini anlatıp bunu öğrettiğimiz zaman bu ruhu yakalamış oluruz. Bu konuda öğretmenlere ve antrenörlere de çok fazla iş düşmektedir. Okulda arkadaşlarına yardım eden, silgi istediğinde arkadaşına zevkle yardım eden öğrenci fair-play ruhunu yakalamış bir öğrencidir. Ya da antrenmanda takım arkadaşına öncelik veren, sırasını isteyerek arkadaşına verebilen, elindeki topu arkadaşıyla zevkle paylaşan ya da bir arkadaşı düştüğünde koşarak onu kaldırmaya giden çocuk bu ruhu yakalamış bir çocuktur. Okulda öğretmen, antrenmanda antrenör, evde aile çocuğa bu ruhu kazandırmak için rehber olmalıdır. Hepimizin olduğu gibi başkalarının çocukları da değerlidir ve biz çocuklarımıza arkadaşlarına saygı ile davranmayı öğretirsek, onlarda çocuklarımıza saygı ile davranır. Fair-play ruhunu kazanan ve yaşayan çocuklarla yaşamak dileğiyle. Sporla kalın, saygıyla kalın.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi