Ölüm, beklenmedik bir anda gelen ve doğal yaşam akışına ters düşen bir durumdur. İnsanoğlu, ölüm karşısında her zaman acziyet içinde kalmıştır. Çünkü şimdiye kadar ne ölümü engelleyebilmiş ne de ölüm ötesine dair bir ip ucu yakalayabilmiştir. Peki ölüm söz konusu olduğunda insan, ne tür inançlar ve ritüeller geliştirmiştir? Sizin de ölüm olgusu karşısında sahip olduğunuz inançlar ve davranış kalıpları neler, bir düşünün…
Öncelikle ölümün somutlaşan ve sonrasında varlığını koruyan nesnesi, mezarlar… Mezar yapımı, mezar taşı insanın ölüsüne saygısını sunmasının yanı sıra bir yandan da onun ruhu önünde belirli zamanlarda ritüeller gerçekleştirme ihtiyacından doğmuştur. İslamiyet’i kabul etmesine rağmen Türklerin mezar ve mezar taşına atfettikleri kutsallık devam etmiş ve günümüze kadar da varlığını korumuştur.
Doğala ve öze dönme arayışından olan insanın, ne kadar din dışı olsa bile eninde sonunda bir inanç sarmalında hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bu inancın dinsel bir karşılığının olması ya da kutsal bir kitaba referans göndermesi gerekmez. Bazen mezar taşına bırakılan bir karanfil de başlı başına bir din olgusunu yaratabilir ya da bir sistem kurabilir.
Türkler de çağlar boyunca ölülerinin ardından onu anmışlar ve mezarlar yapmışlardır. Kağanlarına kurganlar inşa eden Türkler, düşmanları için de balbal dikmişlerdir. Ölülerinin silüetinde küçük minyatür maketler yapıp onları da evlerinde ocakların arkasına koymuşlardır.
Mezar başlarında edilen dualar, ona sunulan adaklar ve çeşitli dinsel ritüeller bugün de Şamanizm etkisinin devam ettiğini göstermesi bakımından oldukça ilginçtir. Ayrıca Türklerin, cennet kavramı yerine kullandıkları uçmağ sözcüğü de ölen kişinin ruhunun yaşamaya devam ettiğini ve kuş gibi göğe çıktığını anlatmaktadır.
Türklerin, ölen kişinin ardından belirli aralıklarla okuttukları mevlüd geleneği de köklerini kadim zamanlardan almaktadır. Bu tür toplumsal etkinliklerin, ritüellerin toplumu ayakta tutmasının yanı sıra kişinin ölümü kabullenme ve kozmos içinde oluşan kaosun yarattığı derin acıları dindirme etkisi bulunmaktadır.
Ölümün simgesel karşılığı olan mezarların başında göz yaşı döken insanın, geçmiş ile şimdiyi ve gayet açık şekilde geleceği harmanlıyor olduğunu öne sürebilirim. Çünkü mezar taşında adı yazılı kişinin bıraktığı tüm hatıralar, bir şekilde onu ölümsüz kılarak tam da yaşanılan an’a taşımaktadır.
Sözün büyü olduğunu düşünen herkes için dua da kutlu bir metindir. Bu kutlu metnin tam orta sayfasında yer bulan ölüm olgusu için insan için kaçınılmaz bir durumdur. İşte belki de bu yüzden tarih boyunca ölümün acısını dindirmek isteyen insanoğlu için mezar taşı da şairlerin henüz yazamadıkları bir şiirin kayıp mısrası gibi durmaktadır. Onun bu edebi duruşu karşısında ebedi olmak isteyen tüm ruhlara bir kez daha saygıyla…