Selam doğala doğru takipçileri! Bugün, köklerimize, çok eski zamanlara, toprağın, ağacın, gökyüzünün fısıltılarını dinleyen atalarımızın dünyasına doğru büyüleyici bir yolculuğa çıkacağız. Konumuz: Türklerde Şamanizm.
Şamanizm dediğimizde aklımıza genellikle Sibirya veya Orta Asya'daki geleneksel inançlar gelir. Ancak bu inanç sisteminin, özellikle de Türk kültüründeki yeri ve doğayla kurduğu o eşsiz bağ, gerçekten apayrı bir derinliğe sahip. Bugün bu derinliği birlikte keşfedeceğiz.
Peki nedir bu Şamanizm? En basit tanımıyla, evrenin farklı katmanları arasında iletişim kurma, ruhlarla etkileşimde bulunma becerisine dayanan kadim bir inanç ve yaşam biçimidir. Şaman ya da bizdeki adıyla Kam, bu dünyalar arasındaki köprüdür.
Türklerdeki Şamanizmi diğer coğrafyalardaki benzer inançlardan ayıran en temel özelliklerden biri, doğayla kurduğu o ayrılmaz, nefes alan, yaşayan bağdır. Türk Şamanizmi'nde doğa, sadece içinde yaşanılan bir çevre değil; bizzat ruhların evi, gücün kaynağı ve kozmik düzenin ta kendisidir. Dağlar, nehirler, ağaçlar, hayvanlar – her biri kendi ruhuna, kendi gücüne sahip canlı varlıklardır.
Bu yüzden Türk Şamanizmi, doğayı kutsal kabul eder. Bir ağacı kesmeden önce ondan izin istemek, bir nehirden su alırken şükran duymak, bir hayvanı avlarken saygı göstermek bu inancın temelindendir. Doğa ile uyum içinde yaşamak, ona zarar vermemek, dengesini gözetmek esastır. Çünkü doğanın dengesi bozulduğunda, insanın ve toplumun da dengesi bozulur.
Türk Şamanizmi'nin bu doğayla iç içe geçmiş yapısını, temel sembol ve karakterlerine baktığımızda daha net görürüz. Gelin şimdi bu kutsal figürlere ve onların doğadaki karşılıklarına bir göz atalım:
İlk olarak Tengri. Göktanrı. Tengri, gökyüzünün kendisidir. Sonsuz mavilik, evreni kuşatan yüce güç, düzenin koruyucusudur. O, insandan uzaktır, soyuttur ama varlığı her yerdedir. Gökyüzü, yıldızlar, şimşek, gök gürültüsü Tengri'nin tezahürleridir. Tengri ile konuşmak, göğe bakmakla, göğün altında ayin yapmakla mümkündür. Doğadaki karşılığı bizzat o engin, uçsuz bucaksız gökyüzüdür.
Sonra Yer-Su. Yer ve Su ruhları. Bunlar daha çok doğanın belirli öğeleriyle ilişkilidir. Bir dağın ruhu, bir nehrin ruhu, bir pınarın ruhu, ormanın ruhu... Yer-Su iyeleri, yaşadığımız çevrenin koruyucu ruhlarıdır. Onlara saygı göstermek, bulunduğumuz yere, evimize, toprağımıza saygı göstermektir. Bir pınarın başında dilek dilemek, bir ulu ağacın altında dinlenmek ve ona teşekkür etmek Yer-Su'ya gösterilen saygının ifadesidir. Doğadaki karşılıkları bizzat o dağın kendisi, o nehrin akışı, o pınarın suyu, o ormanın derinliğidir.
Dünya Ağacı (Hayat Ağacı). Belki de en güçlü sembollerden biri. Evrenin merkezinde duran, kökleri yer altında, gövdesi yeryüzünde, dalları ise gökyüzüne uzanan kozmik bir ağaç. Bu ağaç, evrenin üç katmanını (yer altı, yeryüzü, gökyüzü) birbirine bağlar. Yaşamın sürekliliğini, döngüsünü, farklı dünyalar arasındaki geçişi temsil eder. Doğadaki karşılığı, kök salan, yükselen, meyve veren, yaprak döken, yani canlılığın ve döngünün sembolü olan ağacın ta kendisidir. Bazen kutsal kabul edilen gerçek ağaçlar bu Dünya Ağacı'nın yeryüzündeki temsilcileri olarak görülürdü.
Umay Ana. Doğurganlık, bereket, kadınların ve çocukların koruyucusu ana ruh. O, hayat veren toprağın, güneşi yansıtan suyun, sıcaklığın ve güvenliğin sembolüdür. Umay Ana'nın doğadaki karşılığı, bereketli toprak, hayat veren kaynak suları, güneşin sıcak ışıklarıdır. Doğada yeşeren her şeyde Umay Ana'nın bereketi olduğuna inanılır.
Erlik Han. Yer altı dünyasının, ölüler diyarının hakimi. Karanlığı, ölümü ve bazen hastalığı temsil eder. Ancak Erlik Han, mutlak "kötü" değildir. O, yaşam döngüsünün kaçınılmaz bir parçası olan ölümün ve dönüşümün ruhudur. Erlik Han'ın doğadaki karşılığı derin mağaralar, yeraltı suları, toprağın altındaki dünya, yani çürümenin ve dönüşümün gerçekleştiği yerdir. Yaşam kadar ölüm de doğanın bir gerçeğidir ve Erlik Han bu gerçeği temsil eder.
Bir başka önemli sembol ise "Davul"dur. Şaman davulu, sadece bir enstrüman değil, aynı zamanda ruhlar âlemine geçişi simgeleyen bir araçtır. Davulun sesi, şamanı trans haline sokarak ruhlar ile iletişim kurmasını sağlar. Doğadaki karşılığı ise, kalp atışımız gibi hayatın ritmini temsil eder. Davulun ritmi, doğanın döngüselliğini ve sürekli yenilenmesini anlatır.
"Kurt" figürü de Türk Şamanizminin güçlü sembollerindendir. Türk mitolojisinde kurt, yol gösterici, koruyucu ve lider bir hayvan olarak karşımıza çıkar. Özellikle "Bozkurt" figürü, Türklerin tarih boyunca göç yollarında rehberlik eden ve onları koruyan kutsal bir sembol olarak kabul edilir. Doğada kurt, sürünün birliğini ve dayanışmasını simgeler, aynı zamanda ekosistemdeki dengeli rolüyle bilinir.
Türk Şamanizminin bir diğer önemli karakteri ise "Kartal"dır. Kartal, gökyüzünün hakimi olarak görülür ve gökyüzü tanrısı Tengri ile ilişkilendirilir. Kartal, yüksekten bakabilme yetisi ile bilgelik ve geniş perspektifi temsil eder. Doğadaki karşılığı ise, kartalın keskin görüşü ve avcı kimliği ile doğadaki dengeyi koruyan güçlü bir figür oluşudur.
Ayrıca "Ateş" Türk Şamanizminde önemli bir yere sahiptir. Ateş, arındırıcı ve dönüştürücü gücü simgeler. Şaman ayinlerinde ateş, kötü ruhları uzaklaştırmak ve ortamı temizlemek için kullanılır. Ateşin doğadaki karşılığı, hem yaşam kaynağı hem de yenilenmenin ve dönüşümün simgesidir.
Peki Şaman (Kam)? O da doğanın bir parçasıdır ve gücünü doğadan alır. Şamanın giysisi, davulu, kullandığı nesneler genellikle doğadan toplanan malzemelerden yapılır. Hayvan derileri, tüyler, boynuzlar, ağaçlar... Bu objeler sadece araç değil, aynı zamanda ruhların taşıyıcılarıdır. Şaman, ayinleri sırasında davulun ritmiyle kozmik ağacın katmanlarında yolculuk yapar, ruhlarla konuşur. O, doğanın dilini bilen, onunla iletişim kurabilen kişidir.
Gördüğünüz gibi, Türk Şamanizmi'nde her temel unsurun doğada bir karşılığı, doğanın kendisiyle iç içe geçmiş bir anlamı vardır. Bu inanç sistemi, insanı doğanın efendisi olarak değil, onun bir parçası olarak konumlandırır. Doğa ile uyum içinde yaşamak, ona saygı duymak, ondan öğrenmek esastır.
Bu kadim yaşam biçimi, avcılık ve göçebelikle yaşayan Türk boylarının doğaya olan mutlak bağımlılığının bir sonucudur. Doğanın gücünü anlamak, onunla barışık olmak hayatta kalmak için elzemdi. Bu yüzden rüzgarın sesinde bir ruhun fısıltısını duymak, bir kurdun gözünde bir atanın ruhunu görmek onlar için doğal bir durumdu.
Günümüzde Şamanizm eski formunda devam etmese de, doğaya olan saygımızda, bazı geleneklerimizde, masallarımızda, halk inançlarımızda bu kadim sistemin izlerini hala görebiliriz. Ulu ağaçlara çaput bağlamak, türbelerin yanındaki sulardan şifa dilemek gibi uygulamalar, Yer-Su ruhlarına ve hayat ağacına duyulan eski saygının yankıları olabilir.
Türk Şamanizminin bize bıraktığı en önemli miraslardan biri belki de doğayla kurmamız gereken o derin, saygılı ve uyumlu ilişkiyi hatırlatmasıdır. Bugün, doğadan giderek uzaklaştığımız bir dünyada, atalarımızın doğayla kurduğu bu kutsal bağı anlamak ve ondan dersler çıkarmak, gezegenimizle yeniden barışmak için bize yol gösterebilir.
Evet sevgili doğala doğru takipçileri, bugün Türklerde Şamanizmin doğa ile olan eşsiz bağını, temel sembollerini ve karakterlerini kısaca ele almaya çalıştık. Bu konu o kadar derin ki, saatlerce konuşabiliriz. Belki ilerleyen zamanlarda daha spesifik konulara dalarız.
Youtube kanalımıza hala abone değilseniz, doğanın ve köklerimizin bilgeliğini birlikte keşfetmek için abone olmanızı çok isteriz. Ayrıca yorumlarda konuyla ilgili düşüncelerinizi, merak ettiklerinizi bizimle paylaşabilirsiniz. Sizlerin geri bildirimleri bizim için çok değerli.
Bir sonraki videoda görüşünceye dek, doğayla kalın, sevgiyle kalın! Hoşça kalın!