Bugün karşı karşıya kaldığımız sorunları çevre kirliliği, küresel ısınma, kıtlık, enerji kaynaklarının tükenmesi vb. olarak sıralayabiliriz. İnsanları ve doğayı etkileyen bu sorunların çoğu, insan kaynaklıdır. Buradan hareketle, bu sorunları yaratanın da engelleyebilecek olanın da insan olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, kişinin bu sorunları engellemek istemesi için, kendisini bu yaşananlarla ilgili sorumlu hissediyor olması gerekir. Oysa insanlar aldıkları kararlarla, yaptıkları işlerle sadece kendileri etkilenecekmiş gibi davranıyorlar. Bu yaşananlardan diğer insanlar dahil tüm varlıkların olumsuz etkilenebileceğini akıllarına bile getirmiyorlar. Örneğin; dünyanın bir tarafındaki aşırı tüketimin, diğer tarafta açlık getireceğini anlamıyorlar ve komşusu açken tok yatmanın komşuluk hukukuna uygun olmadığını düşünemiyorlar. Kişiler, böyle davranarak dünyada çeşitli felaketlerin yaşanmasına neden olabiliyorlar. Herkesin sorumlulukla hareket ederek, gerekeni yapmaları artık kaçınılmazdır. Bu anlayış, yukarıda söylediğimiz gibi bireyde başlar, bireyde biter. Birey ise toplumu oluşturur.
Toplumdaki tüm insanlar birbirine bağımlı ve birbirleriyle ilişkilidirler. Ancak biliyoruz ki kişi hangi fikre sahipse hayatında da onu yaşar. Alma arzusu olan insanlar genelde egoisttirler. Ego, insanın duygularına, düşünce ve davranışlarında kendini gösterdiğine göre, zararları da genellikle sosyal hayatı etkiler. Eğer kişi egoistse ve bu fikri benimsemişse artık o kişi için sorumluluktan bahsedemeyiz. Bahsetsek bile o kişinin aldığı kararlar yanlış olabileceğinden sorumluluğu da ağır olur. Bu konuda daha fazla bilgi almak için " Empati Yoksunu İnsanların Özellikleri" başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.Bunun tam tersi ise alturizmdir. Alturizm (yardımseverlik) bireysel egoizmin ötesinde insanın başkalarına yardım etme isteğidir. Başkalarını çıkarsız sevmektir. Belki de karar alıcı kişilerin alturist olması gerekmektedir. Buraya kadar sorumluluktan çokça bahsettik. “Sorumluluk nedir?” diye bakacak olursak, kişinin, başka özelliklerine ilave olarak, acıları dindirmeye çalışması ve daha iyi bir dünya için çaba harcamasıdır. Sorumluluk sahibi kişi şu soruları sormaya başlar. Hayatın neresinde duruyorum? Ne yapabilirim? Nasıl davranırsam daha iyi yapmış olurum? Sorumluluk, bireysel olabildiği gibi sosyal de olabilir. Sorumluluğun sosyal boyutu olarak ele alınan sosyal sorumluluk, bireyin sorumluluğundan ayrılamaz. Bireysel sorumluluk, sadece kendi bireysel hayatını etkilerken, sosyal sorumluluk, bireyin de içinde bulunduğu tüm toplumu etkiler. Dolayısıyla, sosyal sorumluluk sosyalleşen bireyin tek başına ya da başkalarıyla üslendiği ortak sorumluluktur ve gönüllük esasıyla yapılır. Empati ise sorumlulukla doğru orantılıdır. Empati kurmak, diğer insanı içerisinde bulunduğu koşullara göre değerlendirmeyi içerir. Bu da empati kuran ile empati kurulan kişi arasında yakınlaşmaya ve kişisel mesafelerin azalmasına yol açar. Empatinin paylaşma, yardım etme ve diğer özgeci davranışlar için önemli bir ön koşul olduğunu söyleyebiliriz. Yukarıda söylediklerimizi bir araya getirdiğimizde, sosyal sorumlulukta empati kurulabilir mi diye bir soru geliyor aklımıza.
Hepimiz mükemmel bir evrende yaşıyoruz. Bu evrende hiçbir şey gereksiz değildir ve birbirleriyle mükemmel bir uyum içindedirler. Bu da bizim hayatımızı devam ettirmemizi sağlar. Hem dünyanın hem de insanlığın hayatta kalabilmesi için, insanoğlunun doğa ile olan bağlantısı önemlidir. İnsan, sosyal sorumluluk bağlamında canlılara, doğaya ve dolayısıyla tüm dünyaya sorumludur. Yani sosyal sorumluğunun farkında olan bir kişinin evrende tek başına yaşamasının mümkün olmadığını anlaması gerekir. Ancak bu sorumluluk duygusu ile hareket ederse, dengeli bir dünya oluşumuna olanak sağlayabilecektir. Bu durumda empatiyi de çok iyi anlamamız gerekir. Çünkü insanlarla empati kurabilenler, diğer varlıklarla da empati kurabilirler. Ne kadar hızlı bir şekilde herkesle eşit olarak iyi ilişki kurarsak ve dünyadaki tüm diğer insanları kendimizi önemsediğimiz kadar önemsersek, işte o zaman çok hızlı bir şekilde daha sakin ve daha huzurlu koşullarda aramızda giderek daha fazla bir bağ, bir ilişki kurabiliriz. Tüm doğa ile sosyal sorumluluk anlayışıyla kurulan ilişkilerde, sevgi, merhamet, hoşgörü, yardımseverlik duygularıyla karar alanlar ya da aldıkları kararları bu anlayış üzerine inşa edenler kurdukları empatiyle tüm insanların, barış, huzur ve güvenlik içerisinde yaşadığı bir dünyayı var edebilirler.