Yaşam

Gerçek Dünyadan Öteden Bir Hikâye

Öteden hikayemi, insan şefkati üzerine olan hikayemi buraya taşıma zamanım geldi gibi görünüyor, aslında bu kaybolan gibi görünen bir duygu… Bu yüzden ne zaman bir nezaket gösterisine tanık olsam, gerçekliğin ötesinde bir hikayeye tanık olduğum izlenimi edinirim. Evdeydim oldukça hüzün dolu ve ağlamalı bir gündü eşyalarımı topladım ve uzaklaşma zamanım gelmişti, başka bir şehre doğru bu evde durmak ve bu şehirde durmak artık beni ölüme sürüklüyordu, ama ölmek istemiyordum... Yola doğru başka bir iehre yola çıktım, otobüsten indim, öncesinde kalacak bir ev bulmuştum, dışarıdayım ve eve gitme zamanım gelmişti, tam o sırada telefon çaldı, açıyorum ama sadece garip bir ses duyuyorum, lakin sinyal yok. Hattın diğer ucundan bu kadar ısrarla kimin aradığını merak ediyorum, fakat benim eve gitme zamanım… Şiddetli yağmur yağıyor, olabildiğince hızlı adımlarla eve gidiyorum. Ama ne olabileceğinden pek emin değilim, yollar bomboş, aslında bilmediğim bir şehirde tüm her şeyden kaçmak için buraya gelmiştim Saat 02:20 ve insanlar zaten evde, ertesi gün için hazırlanıyorlar, yağmurlu ıslak sokaklarda ben eve gitmeye çalışırken, ardından cep telefonum bir kez daha çalıyor, ama bu arayan kim? Üstelik gece telefonları beni korkuturken, yabancı numaraları da açmamam beni iyiden iyiye tedirgin ediyordu… 

Ufuktaki yıldırım, yağmurun sadece başlangıç olduğunu anlamamı sağlıyor. Gerçekten de bir fırtına yaklaşıyor ve onun öfkesinin kurbanı olmak istemiyorsam bir an önce eve dönsem iyi olacak. Ne yapacağımı bilemeden eve girmemin daha doğru olacağını düşünüp eve giriyorum. Şimşek gökyüzünü aydınlatır ve gök gürültüsü hayatımda gördüğüm en büyük selin başlangıcı olur. Ceketimi asıyorum, kıyafetlerimi değiştiriyorum ve kendimi rahat ettiriyorum. Ardından telefon tekrar çalıyor ve açmaya karar veriyorum… 

"Buyurun?" diye cevap veriyorum
"Seni net duyamayacağımı sanıyordum," diye yanıtlıyor kadınsı bir ses.
"Sen kimsin?" diye soruyorum.

"Ben annnen”
Birkaç saniye sessiz kalıyorum, dalga geçildiğini sanıyorum Sonra tekrar soruyorum: "Sen kimsin?"
"Kızım, sana zaten söyledim, annen."
“Annem öldü…” diye öfkeyle yanıtlayıp telefonu kapatıyorum, yağmurun organlarıma işlediğini hissediyorum, üstelik tüm her şeyden kaçıp geldiğim şehirde oluyor bu, yalnızım kimseyi tanımıyorum. Üzüntümden, hüzünlerimden, anılarımdan her şeyden kaçıp geldiğim şehirde bunun olması… Kesinlikle biri benim acımla dalga geçiyordu, annem öleli tam 32 gün olmuştu…

Gök gürültüsü sesi beni o garip andan kurtardı ve aramanın kesildiğini fark ettim. Ya da belki kapattım. Bilmiyorum… Her halükarda, telefon şakalarını hiç sevmedim. Ancak, benim annem öleli 32 gün olmuştu, üzerimde bu kadar yükü tek başıma taşırken kim bana bu kötülüğü yapabilirdi? Sonra saate bakıyorum ve sabaha karşı yaklaşmışım bike. Bu yüzden, yatmadan önce bekleyen bir makaleyi okumak için kanepede oturuyorum. Okumaya başladığımda telefon tekrar çalıyor. 
“Şüphe etmen normal, ölen sevdiklerimizle konuşmaya alışık değiliz. Ama merak etme, bu sadece bir deneyim; ötelerden bir hikaye, senin çok sevdiğin türden, biliyorum kızım seni” diyor karşı taraftan geldiğini iddia eden ses. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Şakaysa, kapatmak istiyorum. Eğer doğruysa, bunun doğru olduğunu düşünerek kendimi gülünç hissedeceğim.

"Hangi yıl doğdun?" Düşünmeden soruyorum.
"1956" diye yanıtlıyor, "1 Şubat 1956."

Yağmur sert camlara çarpıyor. Doğum tarihinin doğru olduğunu anlıyorum. Ama bu da pek bir şey kanıtlamaz.
“Hastaneye beni kaldırırken, saçım sırılsıklam olduğunda saçıma taktığın tokanın bileğinde olmasına sevindim” diye ekliyor ses. Hemen bileğime bakıyorum, yola çıkmadan önce o tokayı bileğime takmıştım ve üstelik bunu kimse bilmiyordu, çünkü bu yola tek başıma çıkmıştım… Bu oldukça beni korkutmuştu, kekelemeye başlıyorum… 

“Yaseminim, prensesim, sakin ol tamam mı korkma, otur” diyor ses.

“Dinle, eğer bu bir şakaysa, biri bu eve girmeden kamera koyduysa polisi ararım” diye öfkeyle yanıtladım.

Sonra oturdum ve sakin kalmaya çalıştım. Görünüşe göre kendi hikayemi ötelerden deneyimleyeceğim. Ve biliyorum ki bu fırtınalı geceyi unutmak kolay olmayacak. 

"Biliyorum ki bu senin başına daha önce gelmedi, sana ölülerle konuşmanın mümkün olmadığı öğretildi ve şimdi birinin sana şaka yaptığını ya da aklını kaybettiğini düşünüyorsun. Hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını düşün. Çocuk olduğumuzdan, bizi sınırlayan tek bir bakış açısına sahip olmamız öğretildi,” diyor ses. “Gördüğün veya duyduğun her şeye inanma kızım, ben seni tek bırakmak asla istemedim, sahipsiz bırakmak istemedim biliyorum baban ve ben vardık sadece o evde, şimdi kaçıyorsun her şeyden bilmediğin şehirlere gidiyorsun, evde oda oda dolaşıp benim sesimi şarkı söylememi aradığını da biliyorum, yanında insanlar istiyorsun, güvenmek istiyorsun ama her şeyden şüphe et kızım ve sadece kendi deneyimlerine dayanarak kararlarını ver ben sana güveniyorum. Prensesim ölüm yok, sen ancak beni unuttuğunda ben o zaman ölürüm, sen beni andığın müddetçe ben hep yanında olacağım sadece kokum ve tenimin sıcaklığı üzerinde olmayacak” diyor ses…

Benim her yerim zangır zangır titrerken ve cevap vermeye bile gücüm yokken gözümden akan yaşlarla, sadece dinliyorum… “Her şeyden kaçmak için çıktığın bu yolda bir kanal açıldı ve bulunduğun boyutta iletişim kurmak her zaman kolay değildir, ancak bunu kolaylaştıran olaylar vardır. Dünyalarımız çok yakın ama aynı zamanda çok uzak” diye yanıtlıyor.

Ben hüzünlerimden kaçmak için çıktığım bu yol için mi annem benimle iletişim kurmuştu? Diye aklımdan geçirdim, derin bir nefes aldım ve, “Anladım, yani ben döndüğümde artık konuşamayacak mıyız?” Soruyorum.

"Bilmiyorum, muhtemelen hayır, fakat bildiğim burada fazla olmayacağım. Bu boyutu terk edip kendime, babana dönmeliyim. Demek ahiret hikayen bitmek üzere," diyor annem… 
"Ne demek istiyorsun?" şaşırarak soruyorum. “Kendimizi bu boyutta görecek miyiz?”
“Belki, ama birbirimizi tanımayacağız” diye yanıtlıyor.
"Açıkla anne" dedim merakla.
“Bu boyutta normalde olmamam gerekirdi, şu anda olması gerekenden daha fazla süredir bulunuyorum. Vücudumuzdan ayrıldığımızda hem iyi hem de kötü öğrendiklerimizi gözden geçiririz. Gelişmeye devam etmek için bu deneyime ihtiyacınız vardı. Hep öte tarafta hayat var mı diye merak ettiniz ama bugüne kadar size ulaşamamıştım” diyor annem..

Neden şimdi? Diye soruyorum anneme
"Hazır değildin, ihtiyacın yoktu, ama şunu bil baban ve ben seni çok seviyoruz" diye yanıtlıyor. 

Susuyorum… Ağlıyorum… Ses annemin sesiydi şimdi… “Anne, bana o zaman gitmeden her sabah bana söylediğin şarkıyı söyler misin? Diyorum. Her sabah kalbime huzur dolduran sesiyle “Günaydıııınn sevgililer, günaydııınnn” diye şarkısını söylüyor…  “Anne, sabahları artık kimse beni şarkılarla uyandırmıyor, her sabah uyandığımda kimse bana ne kadar güzel olduğumu söylemiyor, seni her sabah her akşam öptüğümde kimse tertemiz bir kalbe sahip olduğumu söylemiyor… Yanı başımda saat başı öpücük atacağım kimsem yok, gitmesen biraz daha kalsan…" diyorum akat cevap vermiyor... Sonra bir süre sessizlikten sonra "Anne, teşekkür ederim. Seni ve Babamı her zaman kalbimde taşıdım ve taşıyacağım” diyorum…

“Biliyorum temiz kalplim, biliyorum özlüyorsun ben de özlüyorum, ama güçlü kal, herkesten şüphe et, kalbini incitmelerine izin verme, tek bıraktığım için üzgünüm, ama şimdi gitmem gerekiyor, seni çok seviyorum… Allah her zaman seninle” diyor ve ses kesiliyor…

Kendimi titreyen vücudumla bulunduğum evdeki yatağa bıraktım, göz yaşım durmuştu, kalbim buz kesmişti, inanmakta zorlanarak tek kelime etmeden tavana bakıyordum, zihnim inanç ve kendini kandırma arasında gidip geldi. Ve o gece benim bakış açımı komple değiştirdi, kendimi bitkin halde çoğu zaman buluyorum ama ben güçleneceğim sizin için Anne ve Baba… 
 

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi