Hiç kimse sevilen birinin kaybıyla yüzleşmeye hazır değildir; özellikle bir annenin ölümü. Bu, birçokları için hayatlarının en travmatik deneyimi olabilir.
Annemi sonsuzluğa uğurlayışımın 4. Günü, kalp ağrılarımın 4. Günü, can damarımın ortadan ikiye ayrıldığını hissetmemin 4. Günü. Aslında bakmayın yazıyorum ama duygularımı ifade edecek hiçbir söz de bulamıyorum. “Sen güçlü kadınsın bunu da atlatırsın” diyorlar… Bunu da… İçimde yaşadığım acıdığım yasını tuttuğum bir zamanlar göbek bağı ile bağlandığım kadın, annem için “bunu da” diyorlar. Elbette hiç kimsenin beni anlamasını istemiyorum, çünkü hiçbir teselli senin acını hafifletmez. Özellikle en yakınlarını kaybetmemiş insanlara ne hissettiğini içinde neler geçtiğini anlatmak bir hayli zordur. Bugün bu yazıyı anne – babasını kaybetmiş tüm değerli okuyucularımız için yazıyorum… Annenizin ölümünün üstesinden gelmek söz konusu olduğunda, sihirli tarifler veya hızlı stratejiler yoktur. Gerçekten de, bu deneyimin bir noktada geleceğini bilseniz de, buna asla hazır değilsiniz, ben de asla hazır değildim ve asla hazır olamazsınız. Halihazırda bir yetişkin olmanız ve daha önce başka kayıplar, sıkıntılar ve duygusal dramalarla uğraşmış olmanız önemli değil.
Anneyi kaybetmek ruhundan kocaman bir parça koparılmış alınmış gibi hissedersiniz, ama bir şekilde nefes almaya devam edersiniz, çevrenizde olup bitenler, onca kalabalık boş ve anlamsız gelir. Bir kere hayatınızda asla bir daha kimse anneniz gibi sizi sevemeyecektir, onun gibi öpmeyecektir. Bunları düşündüğümde dünyam kapkaranlık oluyor. Sonra annem için yaptıklarım, ablamın, abimin annem için yaptıklarımız aklımıza geliyor. Biz aslında bitkisel hayatta olması gereken bir hastayı, babamın ölümünden sonra hayatta tutmaya çalıştık, sağlıklı bir yaşam sürmesi için kendi hayatlarımızı unuttuk… İyi ki yapmışız diyorum… Bazen uykusuz gecelerimden şikayet ederim günlerce haftalarca uyumadığımı bilirim… Gece uyuduğuna ve lavaboya kalktığında laminat parke üzerinde adımlarını takip ederdim, duraksayarak mı yürüyor, yoksa hızlı mı yürüyor, duraksayarak yürüdüğünde hemen kalkıp iyice dinlerdim, “acaba düşecek mi” diye, sonra bir iki adım atmaya başladığında anlardım iyi olduğunu. Hasta olduğu günler, gece uykumdan kalkıp, nefesini dinlerdim sessizce korkutmadan… Başı dönüp düştüğü günler kendime kızardım yetişemedim diye… Şimdi bana annemsiz bu evde acısına alışmam gerektiğini söylüyorlar… Yaşamda anneyi kaybedişinin belirli bir yas süresi yoktur, babamda da aynı deneyimi yaşamış biri olarak sadece acısıyla yaşamayı öğreniyorsun, hayatın bir şekilde devam ettiği bilincinde olup, nasıl çevreme faydalı bir birey olabilirim, annemsiz babamsız bir hayatta yaşama nasıl adapte olabilirim diye düşünürsünüz…
Zamanla her şeye alışıyorsun da, bildiğim tek bir gerçek var babanız ya da anneniz öldüğünde hayat artık eskisi gibi olmadığıdır. Bir kere hayatta seni tek çıkarsız seven bir insanın, annenin cansız yüzüne bakmak, yıkarken uyuyormuş gibi görünüp buz gibi bedenine su dökmek insanı 20 yaş yaşlandırıyor. Anne sevgisi evrenin genel bakışına zıt davranmaktır aslında, zira tüm evren yok oluş üzerine kuruludur, hiçbir şey sonsuz değildir, ben de bunları yaşarken kendi ölümümü, sonumu düşünüyorum ve evrendeki tüm canlılar da bunu bilerek yaşar. Sevgi evrenin sınırlarını aşan bir duygudur, bu özellikle annem baba sevgisiyse, bu yüzden karşılıksız sevgi doğada bulunmayan diğer şeyler gibi çok değerlidir.
Nitekim bir gün hepimiz bu gerçekle yüzleşeceğiz, ben yüzleştim… Hastaneden ablama “hastanın kalbi durmak üzere yakınları buraya gelsin” dediğinde o yol hayatımın en uzun yoluydu ama biz uçarak gitmiştik, 1 saat bekledik, o 1 saat bir asır gibi geldi, zaman daralıyor, hastane koridorunda kendimi daracaık bir kutuda sıkışmış gibi hissediyordum, aynı zamanda alacağım kötü haber için kendimi hazırlıyor, annemin geçişinin rahat olması için dua ediyordum, ama yine de korkuyordum alacağım haberden… Ve o an gelmişti doktor kapıdan derin nefes alarak, gözleri dolu dolu geldiğinde anladım annemin artık sonsuzluğa gittiğini, bir şeyler söyledi ama ben anlamadım, tek hatırladığım “ciğerlerinde karbondioksiti azaltamadım ve maalesef 1 saat çabalarımıza rağmen Mahide hanımı kaybettik”…
O an kulağımda yoğun bir çınlama oldu, zamansız bir mekana girmiş gibiydim, her yer bulanık ve sessizdi, ablamın çığlıkları ile kendime geldim… Ölüm yıkıcı bir hakikattir. Annemin o son hastaneye kaldırdığımız halini düşünmek istemiyorum, gözlerimi kapadığımda onu evde görüyorum ben her odasının önünden geçtiğimde bana öpücük atmasını, her yemek su verdiğimde ne kadar güzel olduğumu söylemesini, sonra yine öpücük atmasını, arada bir şakalaşmalarımızı… Annem dünyanın en güzel yüzüne sahip kadındı, ağlamayı sevdiği kadar neşeyi de severdi, neşeli insanları. Akşam olduğunda son ses müzik açıp karşısında oynamalarımı… Sonra inanılmaz bir sabırla göğüs gerdiği sıkıntılar aklıma geliyor, yine de tevekkülle karşılamış her şeyi son anına kadar… Sonra düşündüm hem babam hem annem çektikleri acılarla tasavvuf ehli gibi sabır ve acı ile yoğurmuşlar nefslerini. Meğer dünyamız onlar imiş. Her şeyin üzerine düşen ışıkta onların bir payı varmış da hakkıyla anlamamışım.
Annem… Babam Ruhunuz Şad Olsun… Dualarımızdasınız… Annesini, babasını ve sevdiklerini kaybetmiş tüm değerli okuyucularımıza baş sağlığı diliyorum…