Düşünmeden sarf ettiğimiz kelimelerin veya cümlelerin o anda yanınızda bulunan kişi ya da kişileri gücendirme durumuna biz "pot kırmak" ya da "çam devirmek" deriz... Mesela yanındaki bir kişinin bacağından engelli olduğunu bilip ama kırılacağını düşünmeden konuşma esnasında sürekli topal demek, işte bu durum karşı tarafı son derece incitir ve rahatsız eder ama elbette bu duyguların olacağı düşünülmediğinde "çam devirmiş" ya da "pot kırmış" olunur. Tabii pot kırıldıktan sonra etraftaki insanların konuşma akışındaki değişikliklerle yavaş yavaş yapılan hatanın farkına varmanın yarattığı anksiyete öyle böyle değildir. Koltuktan aşağı jel olup süzülmeye başlamıştır adeta o vücut erimektedir. Tansiyonu zaten söylemiyorum hemen yerle yeksan olup düşmüştür, çevre tarafından hemen su, limonata, gazoz türevi içecekler temin edilmelidir. Burada önemli olan çam değil o çamı deviren kişinin sağlığıdır. Neyse efendim şimdi gelelim bizi biraz tebessüm ettirecek "çam devirmek" deyiminin hikayesine...
Hikayemiz yine eski İstanbul döneminde geçmektedir. Şimdiki İstanbul 'un merkezi yerleri sayılan pek çok mekanda eskiden eşraf ve kibar takımının sayfiye köşkleri bulunur, her köşk birkaç dönümlük arazi içerisinde bağlar, bahçeleriyle tanınırmış. İşte o zariflerden birinin, Göztepe Erenköy taraflarında böyle geniş bir köşkü varmış. Bu zarifin kökünde aynı zamanda 10 dönümlük arazisi bulunmaktadır.
Bahçesindeki her çeşit ağaç yanında ,özellikle çam fidanlarıyla dikkati çeker ve parmakla gösterilirmiş. Köşk sahibi bir gün bahçesinin bir yerine ilave bir bina yaptırmaya karar verince, gereken keresteyi sonbaharda tomruk halinde getirilip duvar dibine istiflemiş... O zamanların köşkler, binalar, ahşaptan yapılır ve çam, gürgen, meşe, ceviz ,vs. ağacın hemen her çeşidi kullanılırmış. Sayfiye mevsimi bitince köşk halkı Bayezid'deki konaklarına taşınmışlar. Bu arada o dönemlerde her köşkte mutlaka bir uşak bulunurmuş, bu sayfiyenin de uşağı oldukça saf imiş. Sayfiye giderken köşkü bekleyen saf uşağa emir vermiş:
"Önümüzdeki mevsim hizmetliler için buraya bir ilave bina yapacağız. Biz yokken bir hızarcı bulup bahçedeki ağaçların arasındaki çamları biçtir, tahta ve kalas yaparak sundurmanın altına istifle mutlaka"... Saf uşak tabii sayfiyenin emri üzerine hızarcıları bulmuş. Amma velakin ne var ki, bizim zavallı uşak anlamamış olacak ki, istiflenmiş çam tomruklarını biçtireceğine, bahçenin güzellik sembolü çam ağaçlarını kestirmiş. İri çamlar diğer ağaçların üzerine devrilirken de hızarcıya ,"bizim efendinin cimriliği tuttu, bu çamları tahta edince yazın gölgeyi nerede bulacak?!.." diye üstüne bir de dert yanmış.... Tabii hemen köşkün efendisine hemen haber uçuranlar olmuş o esnada "Efendimiz koşun! uşak çamları deviriyor, bahçe elden gidiyor" demişler.
Gelen haber üzerine hemen köşkün sahibi Bayezid'deki konağından hemen koşa koşa köşküne gelmiş, Köşküne gelen sayfiye o değerli çamların kökünden kestirildiğini görünce üzüntüden neredeyse düşüp bayılacak duruma gelmiş. Bizim saf uşağa dönerek: “Ne yaptın sen?” diye azarlamış. Saf uşak kendisine verilen görevi yapmanın rahatlığı içinde: “Dediğiniz gibi efendim, çamları kestirdim, biçtirdim, tahta ve kalas yaptırdım!” Demiş... Bu günden sonra bizim saf uşağın ismi "Çam deviren Uşak" diye kalmış.
Artık istemeden söylediğiniz laflar olduğunda, gereksiz ve zamansız bir iş yapıldığında ya da istemeden pot kırdığınızda bizim saf uşağın devirdiği çamlar aklınıza gelip tebessüm edersiniz :) .