Hiç beklemediğiniz anlarda, çocuklarınızın vermiş olduğu tepkiler sizde soru işareti bıraktı mı? Ya da çocuğunuz sürekli olarak ikili iletişimlerde başarısız, ben merkezci takılarak, kendini sizden soyutladığı oldu mu? Cevaplarınız evet ise, hep beraber bu duyguyu alevlendiren hisleri gün yüzüne çıkaralım.
Çocuklar ayna gibidir. Size aslında kendinizi, yani sizi yansıtır. Siz ona nasıl davranıyorsanız, o da aynı şekilde doğrudan olmasa da dolaylı olarak sizleri resmeder. Peki nedir bu resimler? Çocuğunuzun gözünde nasıl ebeveynlersiniz? Çocuğunuzun her dediğine "Evet" mi, yoksa "Hayır" mı diyorsunuz? Bazen çocuklar toplumsal ahlaka uygun davranışlar sergilemeyebilirler. Bu çocuklar; sebepsiz yere sürekli bir şekilde olumsuz davranışlarda bulunma eğilimi gösterirler, duygularını aniden kontrol edemez ve çabucak sinirlenirler. Çocuklarınızın size karşı gelmesi normaldir. Çocuğunuzun size yalan söylemesi, kavga etmesi ve arkadaşlarıyla alay etmesi çocuk gelişiminde ne yazık ki karşılaşılabilcek davranış tutumlarındandır. Çocuğunuz birşey duymamış gibi yapabilir veya söylenilen cümlenin tam tersini yapabilir. Bunların tamamen kabul edilebilir normal birer davranış mı olduğu ya da karşı durumu mu olduğunu düşünmelisiniz. Size göre çocuğunuzun olumsuz davranışlarının ağırlığı, sözlerindeki kabalık, dediğini yaptırana kadar ısrarlı bir tavır sergilemesi size bu olayı aydınlatacak etmenlerdendir. Sürekli birilerine karşı gelme bozukluğu olan çocuklar, başkalarını bilinçli olarak rahatsız eder ve daima kendi hatalarını kabul etmeyip başkalarını sorumlu tutar. Sonrasında ise bu hisler kine ve nefrete dönüşerek başkalarının sınırlarını zorlar. Bu hastalığa sahip çocukları eğitmek zordur, direnç gösterebilirler ama asla şiddet uygulamazlar.
Nedenleri nelerdir?
Sinirlendiğinizde neler yaptığınızı düşünün. Daha sonra da çocuğunuzun öfke-kontrol aşamasını takip edin. Sizi mi yansıtıyor, sizden bağımsız farklı birini mi anlatmaya çalışıyor?
Geçmişte yaşanmış yıkıcı davranış bozukluklarının nedeni; kalıtsal ya da ebeveynlerinin eğitim eksikliğinden kaynaklanabileceği düşünülürken, günümüzde ise hem doğuştan oluşan yatkınlık hem de çevresel fakörlerin bu duruma etkisi olduğu bilinmektedir. Ailenin çocuğunun eğitiminde aşırı baskılayıcı ve denetimci olması, çok fazla katı disiplin kullanması, büyük ölçüce ilgisizlik ve ihmal, evde sınırların belirlenmemesi ve kuralsız bir yaşamın süregelmesi, çocuğa ağır cezaların verilmesi, kurumlarda yetişme ve suçlu çocuklarla arkadaşlık etme yıkıcı davranış bozuklukların ilerlemesine ve var olmasına yol açabilir. Bu seçeneklerden bir çoğu bir arada görüldüğü zaman çocukta davranım bozukluğu oluşma ihtimali oldukça yüksektir. Çocuklar kendi istediklerini inatçı ve yıkıcı davranışlarla yaptırdıkları zaman, bu davranışı sürekli devam ettirirler ve başkaları tarafından engellenmeyi reddederler. Çocuğuyla sağlıklı ilişki içerisinde olamayan ebeveynlerin çoğu kez kendilerinin psikolojik ve sinirsel anlamda birtakım sorunları vardır. Bu durumda daha önce de söylediğim gibi, önce ebeveynlerin aynaya bakması gerekmektedir. Çocuklarda yıkıcı davranış bozukluğunun ilk gözlemlendiği yaş aralığı 5-6 dır. Bu davranış zamanla 10 yaşındaki çocuklarda belirginleşir. Eğer belirtiler 18 yaş üstünde görülüyor ise, bu durumda antisosyal kişilik bozukluğu söz konusudur.
Tedavi nasıl yapılır?
Yıkıcı davranış bozuklukları gösteren çocuklar büyük oranla tedavi edilebilir. Çocuklarda henüz kişilik sağlıklı bir şekilde oluşmadığı için “kişilik bozukluğu” tanısı konulamaz. Yıkıcı davranış bozukluğu gösteren çocuklar; davranışlarıyla anne-babanın ve başkalarının kendilerine olumsuz yaklaşmasına sebep olabilir, çocuk daha da içine kapanık olur. Çok ilerlemiş durumlarda ise, ebeveynler kendi çocuklarından maalesef şiddet görebilirler. Genellikle böyle durumlarda, aileler kendilerini toplumdan soyutlarlar. Özellikle 10 yaşından önce başlamış olan yıkıcı davranış bozuklukları tedavi edilmemiş ise, çocukta ileride suça yatkın bir kişilik yapısına sahip olma olasılığı oldukça yüksektir. Çocuğunuzdaki agresif davraışları mutlaka ciddiye almalısınız. Beraber oyun oynamalısınız, gerekirse oyun terapisine götürmelisiniz. Çünkü bu gibi durumlar kendiliğinden geçmez ve ebeveynler de psikolojik destek almakta utanır veya kaçınırlar. Çocuğunuzu daima pozitif şekilde yönlendirmelisiniz. Dikkatini dağıtmalı ve başka şeye odaklanmasını sağlamalısınız. Çocuğunuz ile öfke anında "sana yeni bir oyun aldım, gel oynayalım istersen" diyerek konuyu hızlı bir şekilde dağıtabilir ve bu sayede çocuğunuzu sakinleştirebilirsiniz. Bu durumda akıl ve zeka oyunları sizin için güzel bir referans olacaktır. En kısa zamanda uzmandan yardım almalı, bilinçli ebeveyn olmalı ve doğru adımlarla ilerlemelisiniz. Unutmayın, hiçbir şey için geç değil. Asıl geç olan, sizin bu durumdan kaçıp olanları veya olacakları kabullenme duygunuzu düşüncelerinizden silmenizdir. Kendinize ve çocuğunuza inanmalısınız. Nereye ait olduğunuzu hatırlamalısınız. Çünkü doğa, her şeyi içine çeker. Sevgiyi de, nefreti de.