Dünyamız, doğamız insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde küresel olarak hızlı bir şekilde bozuluyor. Ve buna bağlı olarak türlerin yok olma oranları da insanlar üzerinde ciddi etkilere neden olabilecek şekilde git gide hızlanıyor. İnsanoğlunun zamane kibri şüphesiz ki doğaya verdiği zarardır, hani ben hep doğayı koruyalım diyorum ya, gerçekten artık bu söylemimden de vazgeçtim. İnsanın doğaya zarar vermemesi yeter, korumasına gerek yok! Doğanın buna ihtiyacı yok... Sizlere daha açıkça anlatmam gerekirse doğa bir denge durumudur, doğa yaşam tipi seçmez, sadece var olanın sürdürülmesi yönünde bir denge oluşturur. Doğanın temel kanunu süre durumdur. Atmosferimiz yüzde 21 oksijen, yüzde 79 nitrojen, eser miktar carbon mono ve dioksit ile argondan oluşur. Bu habitat biz hominidlerin ideal yaşam aralığındadır, bu habitat aslında oksijen yiyicilerin ideal aralığıdır. bu ortamda türler birbirleri ile sembios bir yapıda, yan yana yaşarlar. Eğer atmosfer insanlar tarafından dönüştürülür, oksijen yok edilir ya da faydasız miktara indirilir, co2 baskın hale gelirse doğa yok olmaz, yeni bir denge içinde yeni bir doğa oluşur. Oluşan bu doğa bizim bildiğimiz bir doğa değildir. Aerobik bakteri ve kahverengi su yosunları tamamen yok olurken, anaerobik bakteriler, yeşil alg ve su yosunları hızla üreyerek atmosferdeki metan ve co2 yi yer ve atık olarak yeniden o2 üretmeye başlarlar. Doğa bu dengeyi korumak için de bir takım yaptırımlar ortaya koyar. doğa ve canlılık başka bir denge durumunda devam eder... Kısaca doğanın korunması diye bir sorun doğanın kendisi için zaten yoktur, doğa öyle bir şey ki en büyük felaketler de dahi kendini korumuştur. Doğanın insan eliyle dönüştürülmesinde sorun doğanın sorunu değil bizim sorunumuzdur, bu sorunun ismi ise doğal yaşam alanlarımızın ve yaşam değerlerimizin yok edilmesidir. Aslında gerçek sorunumuz doğayı korumak değil dönüştürdüğümüz doğadan kendimizi korumaktır, doğaya müdahele etmemek, ve doğaya zarar vermemektir.
Maalesef dünya için haksızlık kaynağıyız
IPBES Genel Kurulunun Hükümetlerarası Bilim — Politika Platformu’ndan Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri (Science — Policy Platform on Biodiversity and Ecosystem Services “IPBES”) hakkında yeni bir rapor hazırlandı. PBES Başkanı Sir Robert Watson, “IPBES Global Assessment’in çok çeşitli bilgi alanlarından elde ettiği çok sağlam kanıtlar, haksız bir tablo sunuyor” dedi. “Biz ve diğer tüm türlerin bağlı olduğu ekosistemlerin sağlığı, her zamankinden daha hızlı bir şekilde bozuluyor. Ekonomimizin, geçim kaynaklarının, gıda güvenliğinin, sağlık ve dünyadaki yaşam kalitesinin temellerini aşındırıyoruz.” Sir Robert Watson ayrıca, “Rapor aynı zamanda bize; eğer şu anda yerelden küresele her seviyede bir mücadeleye başlarsak, fark yaratmak için çok geç olmadığını da gösterdi” dedi. “’Dönüştürücü değişim’ (transformative change) sayesinde doğa hala korunabilir, restore edilebilir ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilir. Bu, diğer birçok küresel hedeflere ulaşmak için de anahtardır. Dönüştürücü değişim ile anlatmak istediğimiz şey; paradigmalar, hedefler ve değerler de dahil olmak üzere teknolojik, ekonomik ve sosyal faktörler arasında sistem genelinde temel bir yeniden yapılanmadır.”
“IPBES Genel Kurulunun Üye Devletleri şimdi; doğası gereği, dönüştürücü değişimin, statükoya dahil olan çıkarlara karşı muhalefet bekleyebileceğini, ancak bu muhalefetin -daha geniş kamu yararı için- üstesinden gelinebileceğini kabul ettiler... ”Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri ile ilgili IPBES Küresel Değerlendirme Raporu, şimdiye kadar tamamlanmış en kapsamlı olan rapordur. Türünün hükümetlerarası ilk raporu olup, 2005 yılı Millennium Ekosistem Değerlendirmesi’ne dayanarak, kanıtları değerlendirmenin yenilikçi yollarını sunmaktadır.
Son 3 yılda 50 ülkeden 145 uzman yazar tarafından derlenen ve 310’dan fazlası tarafından da katkıda bulunulan girdilerle hazırlanan rapor; son 5 yılda meydana gelen değişiklikleri değerlendirerek, ekonomik kalkınma yolları ve doğa üzerindeki etkileri arasındaki ilişkinin kapsamlı bir resmini sunmaktadır. Ayrıca rapor bize, önümüzdeki on yıllar için bir dizi olası senaryo da sunar. Yaklaşık 15.000 bilimsel ve hükümet kaynağının sistematik incelemesine dayanarak, rapor (bu ölçekte ilk kez); özellikle “Yerli Halklar” ve “Yerel Topluluklar” ile ilgili meseleleri ele alan yerli ve yerel bilgilere yer vermektedir. Bu açıdan eşsiz bir derlemedir. Değerlendirmeye Profesör Josef Settele (Germany) ve Profesör Eduardo S. Brondízio (Brazil and USA) ile eş başkanlık eden Profesör Sandra Díaz (Arjantin), “Biyolojik çeşitlilik ve doğanın insanlara katkıları olan ortak mirasımız, insanlığın en önemli yaşamı destekleyen ‘güvenlik ağı’ dır. Ancak güvenlik ağımız neredeyse kırılma noktasına kadar zorlandı” dedi.
“Türler ve ekosistemler arasındaki çeşitlilik ve doğadan elde ettiğimiz temel katkılar; insanlar ve gezegen için sürdürülebilir bir geleceği sağlayacak araçlarımız olmasına rağmen hızlı bir şekilde düşüyor.”
Rapor, yaklaşık 1 milyon hayvan ve bitki türünün, 10 yıl içinde, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar yüksek oranda neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu tespit ediyor. Yerli türlerin çoğunun kara kökenli habitatlardaki ortalama bolluğu; çoğunlukla 1900’den bu yana en az % 20 düşmüş durumda. Amfibi türlerinin% 40’ından fazlası, resif oluşturan mercanların % 33’ü ve tüm deniz memelilerinin 3’te 1’inden fazlası tehdit altında. Bu tablo böcek türleri için daha az net olmakla birlikte, mevcut kanıtlar % 10’luk geçici bir tahminde bulunuyor. 16. yüzyıldan bu yana en az 680 omurgalı türünün nesli tükenmeye zorlandı. 2016’ya geldiğimizde gıda ve tarım için kullanılan tüm yerli ırkların % 9’unu kaybettik. 1000 kadar cins ise halen tehdit altında. Profesör Settele, “Ekosistemler, türler, vahşi popülasyonlar, evcil bitkilerin ve hayvanların yerel çeşitleri ve cinsleri küçülüyor, bozuluyor ya da kayboluyor. Dünya üzerindeki temel yaşam ağı daralıyor ve giderek yıpranıyor” dedi. “Bu kayıp, insan faaliyetinin doğrudan bir sonucudur ve dünyanın tüm bölgelerinde insan refahı için doğrudan bir tehdit oluşturur.”
Raporun politika ile olan ilgisini artırmak için, değerlendirmenin yazarları, -bu ölçekte ilk kez ve- mevcut kanıtların kapsamlı bir analizine dayanarak, şimdiye kadarki en büyük göreceli küresel etkileri olan doğadaki 5 doğrudan itici gücü belirlediler.
1. Kara ve deniz kullanımındaki değişiklikler
2. Organizmaların doğrudan kullanımı
3. İklim değişikliği
4. Kirlilik
5. İstilacı yabancı türler Rapor, 1980’den bu yana sera gazı emisyonlarının 2 katına çıktığını, bunun da ortalama küresel sıcaklıkları en az 0,7 santigrat derece artırdığını, iklim değişikliğinin zaten ekosistem seviyesinden genetiğe olan doğayı etkilediğini belirtti. Doğayı korumaya yönelik politikalar konusunda uygulamadaki ilerlemelere rağmen, rapor; doğayı sürdürülebilir bir şekilde kullanmanın mevcut yöntemlerle karşılanamayacağını tespit ediyor. 2030 ve daha sonraki hedefler ise yalnızca ekonomik, sosyal, politik ve teknolojik faktörler arasındaki dönüştürücü değişikliklerle gerçekleştirilebilir.
Böyle devam ederse biyoçeşitlilik ve ekosistemlerdeki mevcut olumsuz eğilimler; yoksulluk, açlık, sağlık, su, şehirler, iklim, okyanuslar ve arazi ile ilgili Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin % 80’inde ilerlemeyi baltalayacak.
Profesör Brondízio. “Anahtar dolaylı itici güçler arasında nüfus ve kişi başına düşen tüketimin artması; bazı durumlarda azalan ve diğer durumlarda doğaya verilen zararı arttıran teknolojik yenilikler ve eleştirel olarak yönetişim ve hesap verebilirlik sorunları var” dedi. IPBES İcra Sekreteri Dr. Anne Larigauderie, “IPBES, karar vericilere, konuyla ilgili yetkili bilim, bilgi ve politika seçeneklerini sunar” dedi. “Dünyanın her yerinden, türlerin, ekosistemlerin ve genetik çeşitliliğin kaybına yardım etmek için zamanlarını ve bilgilerini gönüllü olarak harcayan yüzlerce uzmana teşekkür ediyoruz.
IPSES’in raporlarına BURAYA tıklayarak ulaşabilirsiniz.