Doğalcılık olarak da tabir edilen natüralizm, 19. yüzyılın son dönemlerinde Fransa’da ortaya çıkmış; başta edebiyat, resim ve felsefeyi etkilemiş olan bir sanat akımıdır. Kurucusu Emile Zola’dır. Bu akım, hayatı nesnel bir şekilde ele alır ve bilimsellikten uzaklaşmadan gerçeği olduğu gibi, hatta yer yer abartılarla anlatır. Realizme benzer bir akım olsa da bu sanat akımından en ayırıcı özelliği, deney yöntemine başvurmasıdır. Kişiler ve olaylar, bilimsel gerçekliğiyle ele alınır. Determinizm görüşünün sanattaki uygulaması olarak da görülen bu akım, toplumun yaralarını irdeler.
Natüralizm Akımının Özellikleri
• Natüralizm akımı, insanları fizyolojik özellikleriyle ele alır. İnsan eylemlerinin genetik ve soyaçekim özellikleriyle değerlendirilmesi gerektiğini savunur.
• Sanatı doğanın bir kopyası olarak görmek, ana felsefeleridir.
• Natüralist sanatçılar, kendilerini bir üreticiden ziyade; toplumu yansıtan bir ayna, insanı inceleyen bir bilim insanı olarak görürler.
• Toplumsal nedenleri değil, yaşanan nesnel olayları ele alırlar.
• Kullandıkları dil, diğer sanat akımlarına kıyasla daha yalın ve sadedir. Halkın, insanların kolayca anlayabileceği bir üslup tercih ederler.
• Sosyal gerçekleri yansıtma aşamasında kötümser bir anlatım benimserler. Onların çizdiği dünyada olumsuzluklar ön plandadır.
• Argo sözcüklere sıkça yer verirler. Hatta öyle ki, bu akımın ortaya çıkması “ sokak dili” edebiyatının da gelişmesine neden olmuştur.
• Oluşturulan her eser, bir “tez” niteliğinde görülmüştür.
Felsefede Natüralizm
Felsefede natüralizm, maddenin sonsuzluğuna ve tabiatın canlılığına inanır. Bu akıma mensup olan filozoflar, doğanın kendi kendini yarattığına inanır. İnsanı ve diğer tüm canlıları, doğanın bir yaratım süreci olarak görür. Bazı filozoflar Tanrı’nın varlığını kabul ederken; bazı filozoflar Tanrı’yı kabul etmez. Felsefi dünyada natüralizm, sadece gerçek olguları kabul eder. Gözlemlenebilir olgulara yönelir. Evrenin özünün de bir maddeden oluştuğunu savunurlar. Doğa yasalarını kabul eden natüralist filozoflar sıkça biyolojiye başvururlar. Anlamlandırdıkları şeyleri olguculukla açıklamaya çalışırlar. Bu nedenle metafiziğe karşı gelirler. Kanıtlanabilirliğine ve dolayısıyla varlığına inanmazlar.
Edebiyatta Natüralizm
Edebiyatta natüralizm, insanı doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görür. İnsana dair bilgilerin deneysel bir karakter taşıdığını savunur. Ele aldıkları yazınsal eserlerde olayın kahramanlarına nesnel bir şekilde yaklaşırlar ve olayları sorgulamadan; olduğu gibi aktarırlar. Bütüncül felsefenin ışığında insanı; sosyolojik, fizyolojik ve psikolojik etkileriyle beraber, diğer yaşam biçimlerini etkileyen unsurlarla ele alırlar. Sanatın toplum için olduğuna inanırlar ve sanatın öğretici yönüne yaklaşırlar. Ele alınan kahramanlar genellikle, dışlanmış insanlardır. Köylü, işçi, fakir gibi sosyal statüsü düşük bireyler başkarakter olmuştur.
Sanatta Natüralizm
Heykel, resim ve diğer görsel sanatlara da yansıyan natüralizm, yaşama yakın bir anlatım geliştirerek gerçekliği ele alır. Yeraltı dünyasının izbe hayatlarını yansıtmaktan çekinmezler. Ahlaki yargılamalar yapmadan, “ yaşam dilimini” hedef alırlar. Pozitivist bir çizgide ilerleyen natüralistler, Darwinci bakış açısıyla sanat yaparlar. Çizilen resimler, yapılan heykeller sanatçının bakış açısına yer vermeden gerçeği olduğu gibi aktarır. Jose Malhoa ve August Hagborg gibi isimler bu akımın öncüsü olarak gösterilebilir. Bunun yanı sıra Vincent van Gogh’un “Patates Yiyenler” tablosu da bu akımın ikonik örnekleri arasında gösterilir.