Yaşam

Hayat Şikayet Etmekten İbaret Mi?

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde  küçüklüğümde izlediğim bir çizgi film aklıma geldi..”Calimero” hatırlayanlar bilir, hatırlamayanlar ise şöyle anlatayım; Başında yumurta kabuğu olan bu civciv, duygu sömürüsü yapardı sürekli, bir sürü eğlencesi olurdu, en kötü durumda bile olsa, biz güveli hayatların, despot yaşamların içinde kimsesiz ve bir şeylerle yetinebilmekle uğraşırken o televizyonda milyonların sevgilisiydi ve halen de "ama bu haksızlık öyle değil mi? prangası yapardı bize, doyumsuzun sürekli şikayet eden biriydi calimero, zaten demagoji yaptığı iyice anlaşıldığında izleyen herkes içten içe ekran karşısında söylenirdi :) , zaten bir süre sonra da yayından kaldırılmıştı. Eminim ki benim gibi bu çizgi filmi izleyen bütün herkesi etkilemiştir, üzülürdüm ama izlerdim yine, şimdi düşününce depresif çocuklar yaratabilme potansiyeline sahip bir çizgi film olduğuna kanaat getirdim ama yine de o civcivi sevimli bulduğum nostaljik çizgi filmdi kendisi :) Hepimiz, yaşamlarının tamamını şikâyet ederek geçiriyormuş gibi görünen insanlar tanırız. Hiçbir şey onlara doğru görünmez, ve her şey onları rahatsız eder, eminim ki  bu satırları okuduktan sonra aklınıza şimdiden biri geldi biliyorum… Bu kişiler tarafından sıklıkla gündeme getirilen şikayet konuları hayati meselelerden ziyade ufak tefek, dinleyiciler için çözümü basitmiş gibi görülen konulardır. Ekseriyetle, yaşadığı “an” ın bilincinde olmayan, durmadan şikâyet eden bireyler için ulaşmak istedikleri geçmişte var olan, keyifli “an” lar vardır. Hayattan haz aldıkları, her şeyin yolunda gittiği bu “an”lara şikâyet ederek ulaşma yolunu seçmişlerdir, kaçırdıkları husus ise hayatın bir devinim içinde olduğu, arsız bir ırmak gibi daima aktığıdır. Bu insanların nazarında, yaşadıkları her olayda karşı tarafa yükledikleri hatalarının, yakınma eyleminin sürekliliği ve son bulmaması sebebiyle dikkatini, ilgisini yitirmiş dinleyicileri, belki de kendilerine yakın buldukları kurbanları tarafından aslında kendi beceriksizlikleri olduğunun düşünülmesi, bu suretle söylediklerinin taraflar açısından önemini yitirmesi hiçe sayılmıştır, çoğunlukla, obsesif kompulsif ve mükemmeliyetçidirler, yapmaları gereken eylemleri fazlasıyla yerine getirmişlerdir çoktan. Ola ki hayatınızdan çıkaramadığınız sürekli şikâyet eden kişi modeli varlığını sürdürüyor, kendisini bir dizi film izler gibi izleyin, bir radyo yayınını dinler gibi dinleyin ve vasat cümlelerle kayıtsız durmadığınızı gösterip mesafenizi koruyun. Eğer, kişinin şikâyetlerini modifiye etmeye kalkarsanız piliniz biter, ölürsünüz, abartmıyorum, ölürsünüz. bilin ki seçmediğiniz bir frekanstan, seçmediğiniz bir kanaldan seslenen bu gösterici spikerin reaksiyonlarla ya da sahte de olsa destekçi tutumlarla artacaktır, buz kesin, stabil durmaya bakın.. Uygun bir zaman dilimi geldiğinde de doğalında zaplayacağınıza inanın... Çoğu zaman, şikâyet ederek çok fazla zaman harcayan insanlar gerçek adaletsizlikler yaşamıştır ve yeniden mağdur olmaktan korkarlar. Örneğin, kendini adeta “calimero” modeline sokan kişiler, derin utanç duyguları yaşamış ve aşağılanma, reddedilme ya da terk edilme gibi durumlara maruz kalmışlardır, şikâyetlerini sürekli sürekli dile getirirler hatta öyle bir hal alırlar ki aile veya çevre ilişkilerinde söz sahibi sadece onlarındır. Yine de, bu şikâyetler tekrar tekrar ifade edildiğinde genellikle diğer insanların sabrını zorlarlar. Doğal ruh haliyle kendinden ve dışarıdan toplayamadığı puanı ve ilgiyi, kendi zihninde (büyük ihtimalle farkına varmadan) oluşturduğu sayısız senaryoda mağduru oynayarak, ikincil kazançlar olarak elde etmeye çalışıyordur. Yani sürekli olarak "ben kaybedenim, mağdur olanım" derken aslında odakta olmanın keyfine varıyordur. O nedenle şikayet etmek onun için çok tatlıdır. Şikayete kapı bırakmayan olumlu şeyler karşısında en sık kullandıkları kalıp ise "evet ama..."dır. Ve maalesef bu insanların çoğunda, diğer insanların çektikleri acıyı fark edebilmesi için, bir duyulma ihtiyacı söz konusu duyarlar, diğerlerinde ise sadece şikâyet etmeye devam edebilmek için durumun giderek daha da kötü hale gelmesine izin vermeyi içeren bir tembellik formu söz konusudur. Ve son olarak, basitçe diğer insanların dikkatini çekmeye çalışan bir azınlık bulunur. Kusura bakmayın ama belki de ağır olacak ama ben bir hastalık olarak görüyorum, bu insan kişisi girdikleri her yerde bir virüs gibi bu hastalığı bırakır, tekrar kusura bakmayın ama başka türlü yayılmasının bir açıklamasını bulamadım, yaşadığı hayatın hep olumsuz yanlarını görmeye programlandığı için pozitif aktivitelerden tat alamaz hale gelir. Hiçbir şeyi beğenmeme ve her şeye eleştirel (sadece negatif yönüyle) yaklaşmakta bir beis görmez. Okulda; hocasını, işte; patronunu, yanında; arkadaşını, evde; kocasını, kuaförde saçını beğenmez… Bu liste uzar gider. Beklentiler evet hep yüksektir gün geçtikçe de yükselir.. Asık yüzlü insanların dünyasına hoş geldiniz :) Yalnız en önemli bir konuya da değinmeden geçemeyeceğim, bu oldukça şikayet eden insan için oldukça hassas bir konudur, karşınızda eğer adaletsizliğe uğradığını ve sesinin duyulmadığını hisseden bir genç, çocuk ya da yetişkin fark etmez muhtemelen şikayetini defalarca yeniden tekrarlayacaktır. Fakat insanlar acıları ve şikâyetleri ile dalga geçildiğini hissettikleri an yeni bir adaletsizlik yaşandığını düşünürler, bu yüzden eğer ıstıraplarını ifade eden bir insan ile dalga geçerseniz bu insanın şikayet etme eğilimini pekiştirmiş olursunuz farkında olmadan. Aman diyeyim! Bu konuda daha hassas olmanızı öneririm. Bazı insanlar her zaman “şovun yıldızı” olmak ile ilgili şikâyet ederler ve çok teatral bir yaşam tarzları vardır. Bu, durumları ve diğer insanları kontrol edebilmenin bir yoludur. Bu insanlara da “calimerolar” diyebilir miyiz? Kesinlikle evet, fakat gerçekte bu insanların kabukları kırılmamıştır. Bu yüzden sürekli şikayet eden insanlara karşı biraz sabırlı olmalıyız, bizi şikayetleriyle yorsalar da, bize gerçekten zarar vermeye ya da bizi sinir etmeye çalışmazlar ne de olsa. Yoksa şikâyet eden tanıdığınız biri değil de siz misiniz? Şikâyet ettiğimiz zaman işlerin düşündüğümüz gibi gitmediğini ya da başka bir kişilerin istediğimiz gibi davranmadığını ve bu duruma bir bir çözüm istediğimizi bildirmiş oluruz. Ancak şikâyet dışarıdan çözümlenmez; tam tersine, iç dünyamız tarafından çözümlenir. Eğer sonrasında kendinizi çözümler ya da başka çareler aramakla görevlendirmiyorsanız, şikayet etmeniz hiçbir şeye  değmez. Bazen yalnızca durup ne olduğunu gözlemlemek ve anlamak bile yeterli olacaktır. Enerjimizi yaşamaya ya da yavaş yavaş ölmeye yönlendirmek bizim kararımızdır sadece, unutmamanız gerekir ki, şikâyet ettiğimiz zaman başkalarını ya da koşulları kendi mutsuzluğumuzdan sorumlu tutarız ve iyi olmamız dış dünyaya bağlıymış gibi tüm sorumluluklardan muaf oluruz, sizce böyle bir şeye gerçekten hakkınız var mı? Sadece kendinizie sorun, gerçekliğinizin kurbanı olmaya bence hiç gerek yok… Yerinde olmak istediğiniz insanlar yerine, yapmak isteyip de yapamadığınız her şeyden şikâyet etmek yerine kendiniz olun, bulunduğunuz konum durum her ne ise kabullenin ve evet zorlu dönemlerinizi bile eğlenceli hale getirin. Eminim ki ruhunuz daha özgür olacaktır, söylediklerime kulak verin diyorum ve kurbanı oynamayı vazgeçin, kendi benliğinizi kurban etmedikten sonra özgürlüğünüzü bulamazsınız…

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi