Öykülerde, romanlarda sıklıkla denk geliriz bir tren yolculuğuna. Trenle doğduğu kente dönen bir adamın öyküsünü ya da feci bir tren kazasında yiten insan hayatlarını…
Ancak şimdi sizlere dünyaca ünlü kitaplarıyla edebiyat dünyasında haklı bir yer edinmiş iki yazardan söz edeceğim. Üstelik bu iki yazarın kendi hayat öyküleri de bir tren yolculuğunda başlıyor.
Nasıl mı?
Gülten Dayıoğlu’nun tren yolculuğuna çıktığı gün edebiyat dünyası için mucizevi bir gündü.
O zamanlarda bir kızın tek başına trene binmesine izin verilmezdi. Eskişehir’e gidecek olan bir yakınının yanında Gülten’e izin verilir. Yolculuk başlar.
Yolculuk sırasında otlayan hayvanları, direkleri seyreder. Yanında oturan adam elindeki gazetesini okumaktadır. Öğretmeni tarafından yetenekli olduğu ifade edilen Gülten, tren yolculuğu sırasında o adamın elindeki gazeteye dikkat kesildi ve rica ederek gazeteyi okumak istediğini belirtti.
Adam da bu ricayı kabul ederek gazeteyi ona uzattı. Gülten Dayıoğlu, gazeteyi büyük bir merakla okudu. Adam da peki sen yazı yazıyor musun diye sorunca Gülten de evet ben öyküler yazıyorum diyerek onun merakını çekti.
Bu adam bir gazeteciydi ve yazdığı öyküleri kendisine göndermesini istedi. Gülten de okula döner dönmez öğretmenine konuyu anlattı ve daktiloyla yazdığı öykülerini gazeteciye gönderdi.
Bu öyküleri, arzuhalciye yazdırmış ve bu öyküleri de göndermiş gazeteciye. Burada aklıma bir arzuhalci olan Yaşar Kemal de geldi.
İşte büyük yazar Gülten Dayıoğlu’nun yazarlık öyküsü de böyle başlamış. Yani bir tren yolculuğu sırasında okuduğu gazete ve o gazeteyi okuyan gazeteci sayesinde öyküleri artık okurlarla buluşmaya başlamıştı.
Daha sonra sayısı doksanı bulan çocuk edebiyatı eserinin yazarı Gülten Dayıoğlu bu şekilde yazarlığa adım atmış oldu. Suna’nın Serçeleri, Fadiş, Mo’nun Gizemi ve Akıllı Periler gibi birçok kült çocuk edebiyatı kitabına sahip olan yazarın yazarlık öyküsünün de bir tren yolculuğu sırasında başlamış olması bana yine dünyaca ünlü bir başka çocuk edebiyatı yazarını aklıma getirdi.
O da bir tren yolculuğu sırasında yazmaya başladığı satırlar sayesinde çok okunan bir yazar haline geldi. Üstelik kitapları bununla da sınırlı kalmayarak dünyada en çok izlenen, hasılat rekorları kıran ve milyonlarca takipçiye kavuşan sinema filmlerine de uyarlandı.
Evet, bildiniz. Doğru tahmin. J.K Rowling’ten ve dolayısıyla yazmış olduğu Harry Potter kitap serisinden söz ediyorum. İngiltere’de Manchester kentinden Londra’ya yaptığı bir tren seyahati sırasında zihnine Harry Potter karakteri geldi Rowling’in.
Kendisine göre oldukça basit bir temaydı bu. Sonuçta iyi ve kötünün mücadelesi bilinen ve daha önceleri okunmuş birkaç kitabın da temel kurgusuydu. Çocuklar ya da yetişkinler için değil kendim için yazıyorum diyor. Ancak onun kitaplarındaki büyü ve gizem dolu maceralar en çok da gençlerin ilgisini çekti.
İşte Türk edebiyatının belki de en önemli çocuk kitabı yazarı Gülten Dayıoğlu ile dünya edebiyatının en önemli yazarlarından J. K. Rowling’i bir araya getiren ortak bir yolculuk: tren yolculuğu…
Tabii yaşam öykülerinde de benzer noktalar var bu iki yazarın. Örneğin her iki yazar da oldukça zor hayatlar sürmüşler. Ailelerinin geçim sıkıntısı yaşadıklarını biliyoruz. Ayrıca Rowling de Dayıoğlu da kadın oldukları için kalemlerini daha geniş kitlelere yaymak için bir süre sabrederek beklemek zorunda kalmışlar.
J. K. Rowling, kadın olduğu belli olmasın diye ön adını J. K. Şeklinde kısaltarak yayınevlerine göndermek zorunda kalmış. Dayıoğlu ise küçük bir kız çocuğu olduğu için yazdığı yazılar pek dikkate alınmamış. Ancak şimdi her ikisi de tanınan ve çokça okunan iki önemli kadın yazar.
Okumanın ve yazmanın önündeki bütün engellere inat kalemlerini insanlığın ortak mutluluğu ve çocukların düş güçlerinin gelişmesi için kullanmış tüm dünya yazarlarına bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Edebiyat iyileştirir, çocuk edebiyatı ise insanın doğasında var olan insanî duyguların yükselmesini sağlar.