İnternetin kesildiği gün hayatın bambaşka bir tarafının olduğunun farkına vardı. Okula gitmek dışında yaptığı tek şeydi internette oyalanmak. Ancak o gün bu imkândan yoksun kalmış ve kendince sıkılmaya başlamıştı. Önce pencereden dışarıyı izledi. Sonra kalktı mutfağa gidip sıkılgan bir edayla dolabın karşısına geçti, kırmızı bir elmadan yarım ısırık aldı. Keyifsizliği artıyor, anne ve babası işten gelene dek zamanını nasıl geçireceğini düşünüp duruyordu.
Oturma odasından şehrin kalabalık bir caddesini gören camın kenarına ilerledi ve durdu. Yoğun trafiği ve bir yerlere koşuşturan insanları gözlemledi. Ofladı pufladı ve odanın orta yerindeki koltuğa attı kendini. Gözlerini kapayıp başını arkaya doğru yasladığında hafif ve kısık bir ses işitti. “Şşşşttt, şşştt!” diye gelen bu ses de neyin nesiydi. Aniden doğruldu yerinden ve başını odanın içinde bir o yana bir bu yana çevirdi. Kapkara gözleri odanın içinde ne olduğunu kestiremediği bir şey arıyordu ama ne?
Kısa süre sonra ses yeniden duyuldu: “Şşştt, şşşttt!” Sesin geldiği yere doğru ilerlediğinde onu gördü. Masanın altına gizlenmiş siyah bir kedi. İyi de bu kedi neden miyavlamak yerine kendine seslenir gibi “Şşştt!” deyip duruyordu. Üstelik bu kedinin ne işi vardı evlerinde. Türlü sorulara gebe beynini sakinleştirmeye çalışıyor ancak bunda da pek de başarılı olamıyordu. Kedi, Asya’nın gözlerine dikkatlice baktı yeşil yeşil. Ağır adımlarla çıktı saklandığı kuytudan.
Kediden beklenmedik bir davranış daha geldi. “Ben Yumak!” dediğini işittiğinde Asya’nın yüzündeki şaşkınlık dalgası bir o yana bir bu yana salladı onu. “Ama nasıl olur bu? Sen konuşuyorsun!” diye bağırdı. “Şaşırma! Kediler zaten konuşur ama insanlar duyamaz onları, buraya nasıl geldiğimi merak ediyorsan söyleyeyim: Açık bıraktığın kitabın içinden süzülüp geldim.”
“Kapı mı, pencere mi ki bu açık bulduğun kitaptan çıkageliyorsun?” diye soran sevimli kıza, ”Evet, biz kediler için kitaplar da geçiş kapısı gibidir.” yanıtını verdi. “Hem sen sıkılıp durmuyor musun, ben de bu nedenle seni yalnız bırakmak istemedim.” diyerek gülümsedi.
“İyi de seninle ne yapabilirim ki?” diye soran Asya’ya, “Beni hafife alma küçük kız. Ben dünyaları ve zamanları dolaşma yeteneğine sahip bir kediyim. Açık bıraktığın kitapta bahsediliyor benden. Hiç mi okumadın, ah tembel şey!” diye de çıkıştı.
Bu kendini beğenmiş kediye dersini vermenin tam zamanı diyerek “Seninle kaybedecek zamanım yok, hadi bakalım dışarıya pisicik. Kendine bir de ad takmışsın. Komik şey seni.” diyerek kapıyı gösterdi. Yumak, “İyi de ben kapıdan gelmedim ki kitaptan geldim.” yanıtı verdi.
“Tamam, hangi kitapmış o söyle bakalım. Seni oraya geri gönderelim.”
“Kitaplıkta en üstte kara kaplı bir kitap var, bak orada.” diyerek ön patisiyle rafları işaret etti. Asya üzerine çıktığı sandalyeden düşmemeye gayret ederken Yumak da ona bakıp gülüyordu. “Tamam, işte bu!” deyip eline aldığı kitabı kedinin yanına getirdi. “Hadi, gir bakalım içeriye!” diyen Asya’ya bakan Yumak “Peki, gidiyorum ama seninle!” deyip Asya’nın koluna yapıştı ve onu da bu kara kaplı kitabın içine çekti.
Gözünü açtığında bambaşka bir evrende olduğunu gören Asya, “Beni nereye getirdin böyle?” diye bağırdı. Yumak ise “Dur, bağırma hemen bizi duyabilirler. Gel şuradaki çadırın arkasına saklanalım.” diyerek Asya’yı çekiştirdi. Arkasına gizlendikleri çadırın içinden yaşlı bir adamın sesi işitiliyordu. “Evet, çocuklar işte bu sayede Basat da Tepegöz’ü yok etmeyi başardı. Her kahramanın bir öyküsü vardır. Sizler de kendi öykünüzü yazarak kahraman olabilirsiniz.!”
“Ama bu ses, Korkut Ata’nın sesi olmalı.” dedi Asya. Yumak da başını sallayarak onu onayladı.
“Zamanda yolculuk mu yaptık biz şimdi?” diye heyecanla sordu. Evet, yanıtını alınca da Asya önce korkar gibi olsa da sonradan sıkılacağı bir gün yerine zamanda yolculuk yapmanın daha keyifli olduğunu düşünüp mutlu oldu. “O hâlde gidelim ve tanışalım onunla.” deyip ayağa kalkan Asya, hızlı adımlarla çadıra girince ak sakallı Korkut Ata’yı ve onun çevresinde daire oluşturmuş, bağdaş kurup oturmuş çocukları gördü.
“Merhaba ben Asya, sizinle tanışmaya geldim Korkut Ata!” dedi. “Otur bakalım Asya, biz de tam da bir masalın daha sonuna gelmiştik. Ama her masal yeni birinin başlaması için gökten üç elma düşürür.” dedi. “Sizi, kitaplardan tanıyorum, Korkut Ata! Şimdiyse karşımdasınız bu nasıl oluyor?” diye sorunca bu bilge kişi “Yumak getirdi seni buraya değil mi?” diye soruya soruyla karşılık verdi. “Evet, o da buradaydı nereye kayboldu bu pisicik böyle?” deyip etrafı kolaçan etti.
“O, bizim diyarımızın zaman gezgini kedisidir ve gittiği her zamandan bir çocuğu alıp getirir buraya. Şimdi de sıra sende demek ki anlaşılan çok sıkılmışsın kendi yaşamından yoksa getirmezdi seni.”
“Evet, oldukça!” dedi Asya.
“O hâlde burada sıkılacak zamanın olmayacak Asya. Burada kaldığın sürece bilgilenmeye bak. Gördüğün her şey aslında yaşayan kültür hazineleri.” dedi. O sırada dışarıdan bir bağrışma ve kaçışma sesleri işitildi. “Haayır, geliyor! Kaçınnn! Canını seven kaçsın!”
Bu ses de ne böyle diyerek irkilen Asya, çadırdan dışarı koşarak çıktığında gördükleri karşısında büyük bir endişeye kapıldı. (DEVAM EDECEK)