Kültür

Doğada Hiçbir Şey Kendisi İçin Yaşamaz

Yine içimde içsel bir yolculuğun arefesinde, özümdeki  Seyyah'a sordum, ufak bir işaret etsen yeter dedim, yankılandı sesimiz bizden bize  dedi ki: - Ben ; Biz'e teslim oldum. O Biz'i Yaradan teslim aldı. Yaradan bizi bizde bizimle yarattı.  Hayret ile hayran oldu Ben'liğim bu söze, Ben'liği kurban etme hevesi ile hicret ettik biz bize.

uzun yıllar önce bir yazımda aşağıdaki internette çoğu yerde çoğu yerde göreceğiniz şaman öğretisinden habersiz yazmıştım bu satırları. Sanki ruhumun hafızası yavaş yavaş unuttuklarını hatırlıyordu ve bana hatırlatıyordu. Bahsettiğim şaman öğretisi şöyle der : Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz, Nehirler kendi suyunu içemez, Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez, Güneş kendisi için ısıtmaz, Ay kendisi için parlamaz, Çiçekler kendileri için kokmaz, Toprak kendisi için doğurmaz, Rüzgar kendisi için savurmaz, Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz, Her şey birbiri için yaşar, Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur. Kanun der ki; Ben biz olduğumuz zaman ben olurum. Ben, ben olduğum için sen, sensin. Diyor özetle şaman öğretisi. Harika değil mi? Şöyle bir düşününce adam akıllı her satırının doğruyu dillendirdiğine vicdanınızda şahit olacak. Hiç bir şey kendisi için değil, içinde bulunduğu sistemin mutlak iyiliği için varlığını sürdürür. Doğanın tabiatın kendisi içinde her şey birbiri için yaşar, birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur. Peki neden insan bu göz önündeki gerçekten muaf olsun ki, yaradılış olarak her şeye sahip insan, peki insanın bu sistem içindeki görevi nedir ?  Yani neden doğada hiç bir şey kendisi için yaşamaz iken, insan tüm dünya kendi etrafında dönüyormuş gibi kendisi için yaşar sadece.  Kendini doğadan ayrı ve ayrıcalıklı görür. Her şey benim için olsun, hep tüketeyim, sadece beni sevsinler, bencil, egoist, kendi ile sınırlı ve zavallı bu haliyle insan. Kendini kendinde tutsak etmiştir bu kişi. Halbuki kurtulabilseydi kendindeki bu hapishaneden, aklında çizdiği sınırları kaldırsaydı, yüz çevirdiğine saygı duyardı. Tüketmek için üretmez, üretmek için azami tüketirdi. Madem biz bu kainatın doğanın kucağında bulduk kendimizi, o zaman O'nun aynasına bakarak çekidüzen vereceğiz kendimize, O'ndan ilham alacağız, ve sonunda yine O'nun kucağına toprağa gideceğiz. İnsan kendi için yaşarken, mücadelesi hep tek kişiliktir, gücü tek kişiliktir, tek porsiyonluk hayaller içinde sıkışıp kalır, bunun verdiği korku ile etrafını tüketmeye, yok etmeye başlar. Halbuki sen sonsuz bir kardeşliğin ve uyumun içine doğdun, seni zaten içinde bulunduğun doğa ile kuşatmış ve tüm ihtiyaçlarını önüne sermiş. Tabiat doğa sürekli verir, ihsan eder.  Bu hali ile sürekli tükenmez bir hazine gibidir. Su sırrını susayana verir, suyun suya ihtiyacı yoktur.  İnsan'da işte su gibidir aslında, varlığı ile tüm alemin mana susuzluğunu gidermek için gönderilmiştir. İnsan aslında tüm soruların cevabı olduğu halde, günümüzde tüm sorunların ve soruların kaynağı olmuştur. Peki nasıl kurtulacak bu olumsuz halinden ? Önce tek başına kendini kurtarmanın manasız olduğunu anladığı vakit bu gerçekleşecek.  Etrafım cehennem iken ben cenneti yaşayamam. Aç kurtlar sofrasında yemeği parçalama ve birbiri ile savaşmaktansa, sürüye yani bize ihtiyacı olan yemeği getirmeyi kendime görev bilirim, çünkü bilirim ki bu  10 kişilik sürümde düştüğüm vakit 9 el beni yerden kaldırır, düşmanlara karşı 9 ruh beni korur, sürünün her bir üyesi sadece biz için avlanır, kendisi için asla avlanmaz ve her grup üyesi avlarını tutup orta yere getirdiğinde herkesin yiyeceğinden fazla nimet olduğunu görür. Yiyeceklerini yerler kalanını, sürünün dışındaki başka başka ile sürüler ile paylaşır. Diğer sürüler de aynı mantık ile ellerindeki başka nimetleri paylaşır bu şekilde çevreleriyle. Ve bunu tüm ekosistem içinde dalga dalga yayarlar. Aldığından fazlasını vermek bir yasa olur.  Her birey madem tabiatın bir parçası, o zaman bu tabiatın karşılıksız verdiği gibi verir etrafına. Tabiat seni, sen çevreni düşünür ve gözetirsin. Çevre seni çepeçevre sevgi ile kuşatır, ve sevgi kalbinde hissettiğin ilahi varlığın adı olur, tadı olur gönlünde. Aslında yukarıdaki video ne güzel de özetlemiş tüm olan biteni ve olması gerekeni. Biz birbirimizi düşündüğümüz sürece ben olabiliriz var olabiliriz. Ben biz varsa vardır, ben biz yoksa anlamsızdır. Ne diyordu şaman öğretisi : Ben biz olduğumuz zaman ben olurum. Ben, ben olduğum için sen, sensin. Eğer tabiat sana bir tohum verirse ve sen de aldığından fazla tohumu toprağa ekersen ve bunu minnetinin teşekkürünün ifadesi olarak görürsen, hayal bile edemeyeceğin bir bereket içinde bulursun o zaman kendini.  Özetle insan aldığından çok vermeli, konuştuğundan çok sükut etmeli, kızdığından çok sevmeli, kendini düşündüğünden çok çevresi ile bir olduğu bizi düşünmeli.    Toprağa ne ekildiyse fazlası ile bize geri verdi, toprak eksiltmedi çoğalttı. Toprak ile nice nimetler bu aleme gözünü açtı, toprağın bereketinden beslendi cümle canlı. Ve insan toprağın özüdür aslında, ve beklenen odur ki, eksiltmesin çoğaltsın,  insan dışında yaratılan her şey, asla kendi değerini ve ne olduğunu bilemez, işte bu noktada insan aslında bu alemin sarrafıdır. Her zerre değerini ve ne olduğunu insanın aynasında bilir.  İnsan tarafından sevgi ve şükür ile ısırılan bir şeftali insan vücudunda varlığının doruk noktasına erişir, şeftali sanki yenmez, bir vuslat gerçekleşir o an ağzın ve ruhun tam orta yerinde. Şeftali yada herhangi bir nimet ile hiç bu derinlikte buluştuk mu ? İnsan da incelik ve sıradan görünenin ardını görebilen bir göz vardır. Domuzlar yemek yerken bu incelikten habersiz oldukları için doymaz doyamaz ruhları bir türlü, kendi pisliğini görmez olur gözleri, ama domuz dahi insan ile anlam ve mana bulabilir ancak. Bazen domuzun aynasında görür kendini, bazen domuz insan aynasında görür varlığın hakikatini. İnsanın gönlü her şeyi kuşatacak ve sevecek kadar geniştir. O zaman bu gönül darlığını ne ara öğrendik, ne ara kendi kendimizde kaybolduk. Kendimizi unutunca CENNET'i aramaya başladık. Çünkü cennet kendini bulduğun yerdir aslında. Cehennem ise kim olduğunu ve ne olduğunu unuttuğun ve var oluşunun dışında yaşadığın halin adıdır aslında. Evet bu haliyle kendimizde dahil dünyanın bir çoğunun cehennemde olduğunu görebiliriz. Kendin olmaya en büyük engel yine kendinsin. O zaman kaldır engelleri aradan, kaldır kendini aradan, görünsün tüm aleme yaradan. Seveceksin, istemesen de sevileceksin. Koruyup kollayacaksın, istemesen de tüm alem kucağında korunup kollanacaksın. Peki kimden ? koruyacak seni her zerre, kendini bilmezden. Şu alemdeki en tehlikeli yaratık, kim olduğunu unutandır.  Peki nasıl hatırlayacak bu kişiler kim olduklarını ? Çok değerli bir gönül dostum ile sohbet ederken şunu söylemiştim ; " Bir gün hırsız olduğunu bildiğin bir kişiye, kaybetmeyi göze aldığın bir miktar para ver ve O'na güven duyduğunu belirten en güzel kelimeleri kullan, bir gün o güveni satın alacaksın emin ol Ondan. Kalbe ekilen güven tohumu bir gün mutlaka filizlenecektir.  İnsanlara unuttuklarını beylik sloganlar ile hatırlatamazsınız, onlar unuttuklarını, sizde görünce hatırlayacaklar. Özetle : Kendimizi unutunca CENNET'i aramaya başladık. Çünkü cennet kendini bulduğun yerdir aslında. Şimdi kainatın aynasına bakıp, üstümüze çeki düzen vermenin tam sırasıdır. Nereden başlasam ne yapmam gerekiyor diye sorduğun zaman, gözünü çevirdiğin her yerde sana ne yapman gerektiğini anlatan bir sistemin içindesin.  Doğa ne yapıyorsa sen de aynısını yap. Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz, Nehirler kendi suyunu içemez, Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez, Güneş kendisi için ısıtmaz, Ay kendisi için parlamaz, Çiçekler kendileri için kokmaz, Toprak kendisi için doğurmaz, Rüzgar kendisi için savurmaz, Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz, Her şey birbiri için yaşar, Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur. Kanun der ki; Ben biz olduğumuz zaman ben olurum. Ben, ben olduğum için sen, sensin. Kalbimin güç yetirebildiğim ve O'ndan öğrendiğim sevgi ve merhametle hepinizi kim ve ne olursanız olun çok seviyorum. Selam yurdumuz, selam rızkımız, selam sevgimiz olsun.

İlgili Haberler

Hakkımızda

Seni Sen Yapan Değerlere Dönüş Hareketi