Gün içerisinde farkına varmadan o kadar çok deyim kullanıyoruz ki, bazıları kelime anlamını içerse de bazıları ise kelime ile bir bütün içerisinde değildir. İşte hayatımızın içerisinde sıkça kullandığımız ancak kaynağını bilmediğimiz deyimler ile ilgili pek çok hikaye anlatılıyor ve duyuyoruz, ama her seferinde yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerini öğrendiğimizde ise şaşırıyoruz. Bugün de yine günlük hayatımızda yeni birisinin gelmesiyle, bir önceki kişinin popülerliğini kaybetmesi anlamında kullandığım "pabucu dama atılmak" hikayesini okuyacağız hep beraber. Genelde bu deyimi ailenin biricik tek çocuğuyken, beklenmeyen anda kardeş sahibi olan çocuklara kullanırız, çekirdeğin göbeğine kin ve nefret tohumları ekme amaçlı rezil provokasyonun kilit cümlesi olarak kullanılan deyimin hikayesi tam da kullandığımız amaca uygun aslında biraz da.
Osmanlı’dan günümüze kadar ulaşan ve ilginç deyimlerimizden biri olan “pabucu dama atılmak” deyimi diğer deyimlere göre neredeyse hala aynı anlamını korumaktadır. Günümüzde sıklıkla kullanılan “pabucu dama atılmak” deyiminin hikayesi ise gerçekten oldukça ilginç; Devir Osmanlı devri... Osmanlı devrinde o zamanlar esnaf teşkilatı, ahilik geleneğinin uzantısı olarak belli bir nizam içerisinde ve fevkalede sağlıklı işlemiştir. Her esnaf teşekkülünün bir kethüdası bulunur ve kethüda o meslek dalının inceliklerini, kanunlarını, yönetim biçimini iyi bilir, esnafın çalışma düzeni ve dürüstlüğünü denetlermiş. Esnaf ile kethüda arasında yiğitbaşı denilen, bilirkişi konumunda bir esnaf temsilcisi bulunur, sanatında hile yapanlar olursa yiğitbaşı tarafından tespit edilerek kethüdaya bildirilir ve gerekli ceza işlemleri başlatılırmış. Daha açıklayıcı şekilde söylememem gerekirse bu, bir nevi şimdiki TSE kontrollüğü demektir.
Herkesin meslek ahlakı ilkeleriyle çalıştığı o dönemlerde bir zanaatkarın yaptığı işte ihmal veya hileye sapması nadir görülen hadiselerdenmiş. Çabucak bozulan, yırtılan veya çürüyen mallarda bir hile aranır, bulunursa kethüdaya şikayetle ilgilisinin cezalandırılması istenirmiş. Takdir edilir ki ayakkabı imalatı bu tür şikayetlere açık bir meslektir. Kısa sürede eskiyen ayakkabının kullanım hatası mı, yoksa üretim hatası mı olduğu sık sık tartışma ve şikayet konusu edilmeye başladığı devirlerde, çürük çarık yapılan, çabuk sökülen yahut delinen ayakkabılar dolayısıyla kethüda sık sık çarıkçılar yiğitbaşısını çağırıp tahkikat yaptırır olmuş. Eğer bir imalat hilesi söz konusu ise ilgili usta çağrılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir, aldığı ücretin müşteriye iadesi sağlanır, dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırmış.
Bir esnafın yaptığı ayakkabının dama atılması o usta için en büyük ayıp olup meslekteki şeref ve itibarını sıfırlar ve müşterisinin azalmasına yol açarmış. Bu uygulama bütün esnaf teşkilatı için bir genelleme niteliğinde olup birisi hakkında “pabucu dama atıldı” denilmesi artık o meslekten ekmek yemesinin zor olduğuna işaret sayılır, esnafın bu titizlik ile iş görmesi temin edilirmiş. Bu uygulamanın ahi evran’dan kalma olduğu, daha o zamanlarda da hatalı malzeme üreten zanaatkarın, ahi şeyhi tarafından meclisten çıkarılıp pabucunun tekke damına atıldığı ve evine yalın ayak gönderildiğine dair rivayetler de vardır. Osmanlı döneminde, değerden düşen, saygınlığını yitiren kişiler için kullanılan “pabucu dama atılmak” deyimi, günümüzde, kendinden üstün veya daha çok değer verilen birinin gelmesi ile gözden düşmek, itibarı kalmamak veya herhangi bir konuda geçilmek, aşılmak anlamlarında da kullanılmaktadır.