Asya, kedisi Yumak’ın sözlerini dinlemeye karar verdi. Boğaç ile peşine düşerek İstanbul’un dar ve tenha sokaklarına daldılar. Aliço’nun evine geldiklerinde köşede bir süre beklediler.
Apartman kapısı açıldığında dışarı saçları dağılmış, gözlüklü genç bir çocuk çıktı. Bu Aliço’ydu. Yumak, Asya’ya dönerek “Hadi, Asya! Git ve konuş. Dediklerimi anlat.” dedi.
Boğaç ve Yumak onu köşede beklerken Asya, hafif ve titrek adımlarla peşine düştüğü Aliço’ya seslendi. “Hey, bakar mısınız?”
Aliço, şaşkın bir şekilde arkasını dönüp “Evet, ne oldu? Biriyle karıştırdın galiba!” dedi.
Asya ise “Sen Aliço değil misin?” diye sorunca bu; üstü başı dağınık çocuk, “Evet, benim de sen kimsin ve neden bana seslendin, açıkla bakalım!” dedi.
Asya, bu on yedi on sekiz yaşlarındaki çocuğa, “Sen bize Boğaç oyununu yaparak yardımcı olacaksın.” dedi. “Ne, Boğaç mı?” diyerek karşılık verdi Aliço. Hafif şaşırdı bu söylenenlere. “Nasıl yardımcı olabilirim ki?” diye de ekledi.
Asya, “Surab isimli bir uygulamadan haberdar olmalısın. Çocuklar, gençler esir olmuş durumdalar. Kültürümüzü korumak adına bu oyuna karşı Boğaç isimli bir oyun tasarlamanızı istiyorum sizden!” dedi.
Bu sözler karşısında şaşıran Aliço, “İyi de Surab çok yaygın bir oyun hem Boğaç da kim nasıl tasarlayacağım?” diye sordu.
Asya, “Arkadaşlarım size yardımcı olacak. Bu konuyu bence sizin evinizde konuşmalıyız.” dediği sırada Yumak ve Boğaç çoktan yanlarına gelmişlerdi.
Yumak, tedirgin olan bu çocuğa bakıp “Hadi ama durum ciddi!” dedi.
Minik kedinin konuştuğunu duyar duymaz şaşırıp kalan Aliço, “Ama sen ama sen bir kedisin ve konuşuyorsun bu nasıl olabiliyor?” deyip şaştı kaldı.
Onun şaşkınlığı henüz üzerindeyken bir de Dede Korkut Hikayeleri’nden süzülüp gelen Boğaç karşısına çıkınca Aliço ne diyeceğini bilemedi.
“İşte Boğaç benim. Korkut Ata’nın önerisiyle buradayım. Aliço sen benimle ilgili bir oyun tasarlayıp bu çağın tüm çocuklarına sunacaksın. Bu konuda gereken tüm bilgileri vereceğim. Cesaret, vatan ve doğa sevgisi, milli değerler, kültürümüz bunların hepsini sana anlatabilirim. Oyunda bir düşmanımız olacak onun adı Erlik Han ve yanında da Arçura ve Tepegöz olacak onları yenmek için çeşitli sorular sorulacak ve bunları doğru bildikçe kahramanımız Boğaç yani ben ilerleyecek ve sonunda da asıl ulaşmamız gereken yere yani Ötüken isimli şehre gireceğiz.
Oyunu kazanmak isteyen çocuklar burada Ötüken’deki şamanın yanına gidip onun davul çalmasına eşlik edecekler. İşte şaman butonuna dokun ve oyunu kazan şıkkını seçtikleri an telefonlarından otomatik olarak Surab isimli oyun silinecek ve bir daha da yüklenemeyecek, plan bu!” dedi.
Tüm bu planları Boğaç’ın söylemiş olmasına şaştı hepsi.
Olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki onlar Aliço’nun evine doğru yöneldiklerinde evlerden çocukların bağırmaları, anne babaların kavga sesleri geliyordu.
O akşam haberlerde şunlar vardı:
“Ülke genelinde bugün öğrencilerin yüzde sekseni okula gitmedi!”
“Kaybolan iki çocuk henüz bulunamadı!”
“Lise çıkışında iki grup birbiriyle kavga etti!”
Tüm bu felaket haberlerinin Surab oyunuyla ilgisi vardı. Çünkü çocuklar; okula gitmek yerine bu oyunu oynuyorlar, anne ve babalarını dinlemiyorlardı. Okula gidenler ise çıkışta kavga ediyorlardı.
Doğasına aykırı ilerliyordu her şey. Çocuklar ve gençler için varsa yoksa Surab oyunu vardı. Maalesef bu oyun koca bir ülkeyi esir almıştı.
Aliço, bilgisayar başında kodları yazmaya ve oyunu programlamaya başladığında Boğaç; ona kendi zamanlarıyla ilgili bildiklerini aktarıyor, Asya ise yanında getirdiği Dede Korkut kitabından okuduklarıyla oyuna destek olmaya çalışıyordu.
“Deli Dumrul’u da ekleyelim. Bir köprü yapsın.”
“Tepegöz aslında sevimli ama burada büyük bir canavara dönüşsün.”
“Erlik, koca bir boğaya binip gelsin.”
“Arçura ormanın içinden koşup gelsin.” gibi önerilerle Aliço’ya destek oluyordu.
Yumak ise bir kenarda “Hadi çocuklar, hadi!” diyor bir yandan dışarıyı izliyordu. Sokakta çocuklar kavga ediyor. Gençler birbirini kovalıyordu. Onlar oyunu tasarlarken gece olduğunu fark edememişlerdi. Asya’yı merak eden ailesi onu her yerde aramaya başlamıştı.