İlginizi Çekebilir
Doğala Doğru

Bilinmezliğimi Buldum… Ben Onu Bilirim…

Doğala Doğru

Bilinmezliğe karşı tavır, hayatımızı doğrudan etkileyen en temel etkendir.

Doğala Doğru
bu dünya belki bir simülasyon, belki bir dinin dediği gibi, belki ölünce başka bir evrende doğacağız, belki yok olup gideceğiz, ihtimaller böyle artar gider, şu an bilmiyoruz. Neden buradayız; belki bir sebebi yok, belki mutlu olmak için, belki imtihan için, belki başka bir şey, bilmiyoruz. Varlık nedir, iyi nedir, kötü nedir, özgür irade var mıdır, cevabını bilmediğimiz sorular uzar gider. Bilinmezlik, bireyleri içlerindeki boşluğu veya korkuları doldurmaları adına gerçek-dışı alternatiflere yöneltir çoğu zaman. Oysa ki, bilinmezlik bir süreçten daha fazlası değildir. Bazı şeyler belli bir zaman için anlaşılamaz fakat bunun geçici olduğu unutulmamalıdır. İnsanlık, onlarca asır önce açıklayamadığı birçok şeyi bugün rahatça tanımlayıp, hiç zorlanmadan mantık tabanına oturtabiliyor. Gerçeklerden uzaklaşma tehlikesi konusunda, en büyük düşmanımız kendimiziz bunu unutmamakta fayda var, anlamlandıramadığımız şeyler için kolay olan alternatifleri değil, mantıksal yolları tercih etmeliyiz; modern insan evrenin anlamını dogmatik veya kültürel önyargılarıyla barışta değil, bilimsel yöntemin zaferinde aramalı. Bilinmezlik kuşkusuz ilkçağlardan günümüze insanoğlunu en çok korkutan kavram olmuştur, taş devrinde ateşi bulduran nasıl karanlık korkusu ise, bugün hayatımıza sigorta kavramını sokan da geleceğin bilinmezliğine duyduğumuz korkudur. Ne kadar bilebiliyoruz? Bu sorunun yanıtı bize ve hayatımıza kattığımız belirsizlikleri yok etmemizi sağlıyor. Her şeyi bilmemiz mümkün değil, bilmediğimiz her şey için de kendi yarattığımız kaoslar var, insanın doğasında belirsizliklerle beslenmek, kaçınmak var, değişememek ve bağnazlık var. Öğrenmeye fırsat tanımak, merak etmek, olasılıkları düşünmek ve sonunda belirsizlik kavramını belirli hale getirmeye çabalamak hedefimiz olmalı ki değişime zemin hazırlasın. Belki de koca bir bilinmezin içindesindir, hiç bir fikrin yoktur, kemirir ruhunu ve bedenini zamanla, ne gidebilirsin ne de kalabilirsin artık, boğulursun bu bilinmezlik çukurunda. Haykırışın bazen bir kahkaha olur, içindeki fırtına tüm hayallerinin çatılarını uçurup duvarlarını yıkarken, içinde kök salan dikenler nergis kokar, kendini kandırırken bile yara alırsın, bilindik mutsuzluklar ve bilinmez cevaplarla boşa gider yıllar. Evet ben de bir zamanlar belirsizliklerle uğraşmaktan aciz bir insandım, aklımdaki tüm soruları cevaplamaya cesaretim yoktu, ama oysa ki cesaretli bir kadınım ya, herkesin gıpta ile baktığı kadın kendi belirsizlikleri içinde kaybolmuş, kendi ruhunu hapsetmişti, ama bazen sorular ve cevaplar zamanla gelir, çünkü hayat hiç beklemediğin anda senin önüne ya fırsatlar koyar ya kötü sürprizler karşına çıkarır, hayatın karşıma çıkardığı hiçbir kötü sürprizlere mental olarak hazırlıklı değildim, hani sanki hayatım hep süper sorunsuz geçer diye düşünürdüm, düşündükçe de hep bir belirsizliklerle savaşmak zorunda kaldım. Aslında karşıma çıkan belirsizliklerle ben savaşmamışım kendi ruhumun belirsizliği ile savaşmışım, yürüyecek sağlam bir zeminim yoktu bu yüzden baş etmekte oldukça zorlandım. Ömer Hayyam’ın bu konuda çok sevdiğim bir sözü vardır, “Huzuru ancak her türlü bilgiyi küçümseyip bir kenara attığımda tanıdım ve hiçbir şeyi onaylama ya da reddetmenin mümkün olmadığı sonucuna vardım.” Belirsizlikle baş edemiyordum evet öyle ki benim için belirsizlik ve paradoks dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı, kendimi dünyada bir yeri olan gerçek şeyler olarak değil ama yalan, aldatma, gerçeği örtmenin bir yolu olarak görürdüm, neredeyse her şeyin belirsiz olduğunu düşünürdüm, kendimi tüm sorularla o kadar çok bunaltıyordum ki kendimi kaybetmem an meselesiydi, uzun yıllar sonucunda yapabildiğim çıkarım şu ki; bilinmezliğe sebep olan, bir diğer deyişle sonuçları öngörülemeyen durumlarla karşı karşıya kalmak bireyi mutsuz etmektedir. Bilinmez olan netleşmeye başladığı an tereddüt ve mutsuzluk yerini beynin olası çözümler üretme mekanizmasına bırakmaktadır. Aslında korktuğum bilinmezlik de değildi belki de bilmekten korktuğum için o durumdaydım, acı...fakat gerçek denildiği zaman kaideye almazdım. Şimdi acıyla gerçeği eş değer tutup bir güzel korkaklığa bürünüp toz pembe yaşamaya çalışıyoruz çoğumuz, ama unutmayın: “gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.” bilinmezlik bir safsatadır ve bir müddet arafta kalan kişilerin en kolay kaçamağıdır. Bilmek" kendini keşfetmektir, sonu olmayan bir keşifte. Bilince yüklenmiş bir donanımı, kapasite ve kavrayış sınırı dâhilinde istemli ya da istemsiz bir deneyimleme ile keşfe çıkmaktır, sonsuz bir yolculukta. Şöyle bir durup düşününce, öğrenmeye , bilmeye meylettikçe, bilgilerin yanlışlanabilir olma olasılığını ya da aslında ne çok şey bilmediğimizin farkındalığını fark ederiz. Bu iki uçlu sonsuzluk ve süreklilik ancak öğrenme ile vukuu bulur. Hayatımızda bizi 1 saniye sonra neyin getireceğini bilemeyiz, ama imkanı olsa bilmek isterdik değil mi? Kimimiz koca bir bilinmezliğe doğru adımlar atarken, kimilerimizse sorgular ve bilinmezlikle savaş açıp planlar yaparız ama her iki şekilde de bu durumla baş etmek isteriz, bir kere asla öngörülemeyen olaylara asla yer bırakmazsanız ve her şeyin kontrol altında olmasını istiyorsanız, bu öngörülemeyen olayların gerçekleştiği zamanlarda çıldırma olasılığınızı artırır, her zaman her şeyi kontrol altında tutmak mümkün olmuyor maalesef, kontrol edebileceğiniz şeyler olmasına rağmen, kontrol edemediğiniz birçok şey vardır. Bu gerçeğin farkında olmak, bilinmeyene daha iyi bir şekilde bakmanıza yardımcı olacaktır. İlişkilerde de durum böyledir, işin içine sevgi, şefkat, şehvet gibi insanı sarsan duygular da girdiği için daha tehlikeli bir hal alır. Belirsizliği ortadan kaldırmanın yolu herkes için farklı parametrelerle oluşmuş lakin bünyelerde yarattığı hasar bence çok ağırdır, geçiştirilmek, doğru düzgün kavga bile edememek, karşıdaki kişinin kendini düşünerek seni ve aranızdakini ölçüp tartarken senin psikolojinin belirsizliği onunki kadar tolere edip edemeyeceğini düşünmeden hareket etmesi gibi şeyler bazı bünyelerde ciddi anksiyete bozukluklarına bile sebep olabiliyor. Hep önünüzü görmek, her ne gelecekse hazır olmak istersiniz. Ancak hayat sizinle öyle güzel oynuyor ki ona tahammül etmeyi de öğreniyorsunuz. Belirsizlik öyle bir şeydir ki; en ufak bir boşlukta beyninize hücum eder bu belirsiz kalmış durum, düşünür, kurar, didikleyip durursunuz. Belki zamana bırakmalıdır ama yer bitirir işte sizi bırakamazsınız. Sanırım bir şeyler beklememek bu durumu ortadan kaldırıyor, emin olun ki; minimum beklenti sizi daha iyi hissettirecektir. Unutmayın ki; kötü bir sonuç her zaman belirsizlikten iyidir, çünkü belirsizlik insani sürekli düşünmeye zorlar, insanda endişeyi körükler, kafanızda bütün ihtimaller belirir ve bu ihtimallere göre ne yapılabileceğini düşünürsünüz, çoktan seçmeli bir sınava girdiğinizi bir düşünün, iki şıkkı işaretlemeniz gerekiyor, oysa ki, tek bir şık işaretleyip sınavı bitirmek daha caziptir. Burada sözünü ettiğim belirsizlik iyi ve kötü, iyi sonuç ve kötü sonuç arasında kalıp, hangisine eriştiğinizi bilememe halidir, bunun dışında insanın içinde tatlı bir rahatsızlık uyandıran belirsizlikler de vardır. Burada da belirsiz olan konuda bütün seçenekler iyiyi gösterir, keşke yaşamımızdaki bütün belirsizlikler böyle olsa değil mi?.... Hayatınızda karşınıza çıkan herhangi bir olay / bir durum, sizi şaşırtıyorsa, ne yapacağınızı bilmemeniz normaldir. Sonra terlemeye ve paniklemeye başlarsınız. Ancak, bu aslında düşünmenize yardımcı olmaz, belirsizliklerden kurtulmanın en temel adımı şüphesiz ki; olabilecek tüm beklentilerinizden kurtulmak ve en kötü senaryo hakkında düşünmemeye çalışmaktır, aslına bakarsanız her şeyin çevresinde bir belirsizlik mevcut olabiliyor, bu yüzden hayatımızda iyi veya kötü bütün sürprizlere hazırlıklı olmamız lazım, "demesi kolay" değil aslına bakarsanız, ama yaşanılan olaylar, kendi yarattığımız belirsizliklerin sonucu başımıza gelen olumsuz olaylar, bizi daha tecrübeli insan haline getiriyor. Evet! bazen de kişi kendi yaratıyor o belirsizliği elleriyle, her şey ortadayken, önce gaz ve toz bulutu vardı kardeşim, şimdi sonuca bak, ne güzel, sonuçta belirsizliklerin içinde kaybolmasaydık, gelişemezdik, gelişemediğimiz için de kendimizi bulamazdık. Kendimizi bulmamız ise, bizi her zaman kendi doğamıza götürür. Germe kendini…. sakin ol… ve kendi bilinmezliğini bul… Ben onu buldum ve bilinmezliği bildim zor olsa da…. Şimdi sen ne yapacaksın? Bilinmeyen ile yüzleşip onun üstesinden mi geleceksin? Yoksa her zaman her şeyi kontrol altına tutmaya mı çalışacaksın?  

Bu İçeriğe Ne Tepki Verirsiniz?