İlginizi Çekebilir
Doğala Doğru

Bir Yapı Söküm Yazısı (2) - İnsanın Sözcüklerle Yolculuğu

Doğala Doğru

Yapısöküm yazı serimize devam ediyoruz…

Hatice’ye değil neticeye bak cümlesini birçok tartışmada duymaktayız.

Doğala Doğru
Bununla beraber lafı çok uzatanlara, hadi artık sadede gel, demiyor muyuz? Sonu görmek istiyoruz sabırsızca. Yolun sonu görünmüyor diye yakılan türkülerden dem vurmak gerekebilir bu noktada. Sonuç odaklı yaşamak, sonuca giden yolda karşılaşılan birçok durumu anlamamayı, olayların farkına varamamayı da beraberinde getirir. Sonuca beklenildiği gibi kısa bir süre içerisinde ulaşılamaması durumunda, uğraşılan işten el çekilebilir. Nitekim bu, ülkemizin başındaki bir durumdur. Süreç odaklı yaşayan ve bilgiyi özümseyerek ilerleyen bireyler sonucun olumsuz bir şekilde belirmiş olmasından asla dem vurmazlar; çünkü onlar için yolun üzerinde ilerlerken görülenler, tanışılan insanlar ve öğrenilen yeni bilgiler birer zenginlik oluşturmaktadır. Bilgi heybesini doldurmak için yolun sağına ve soluna iyi göz atanlar, karamsarlığın dehlizlerinde asla boğulmazlar.

Süreç odaklı olmanın, dinleme kültürünün oluşmasıyla da doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Toplumun en büyük eksiklilerinden birisi olan dinleme yetisinden uzaklaşma olgusu, sona bir an önce yaklaşma arzusu ile ilişkilendirilebilir. Herhangi bir politikacıyı, akademisyeni dinleyen bireyler, eee peki ne yapmalı, çözüm ne, gibi sorularla konuşmacıyı acımasızca yermektedirler. Çünkü onlar için her şey sonuçtur ve o sonuç adına verilen bilgiler pek de anlam taşımamaktadır. Oysaki yorumlama ve irtibatlaştırma sayesinde insan, belleğini güçlendirebilir.

Türkiye’de en çok okunan romanlar ve öyküler kuşkusuz içerisinde yüksek dozda merak unsuru bulunduran yapıtlardır. 25-45 yaşları arasındaki lisans mezunu bireylerle yaptığımız anket çalışmasında, okuyucuların kitap seçerken yapıtların macera-serüven odaklı olmalarına dikkat ettikleri görülmüştür. Bununla beraber okumaya başlamalarına rağmen yarım bıraktıkları kitapların da merak unsuru oluşturmamalarını neden olarak göstermişlerdir. Özellikle, durum öyküsü türünde verilen eserlerin okunma oranı oldukça düşüktür. Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyeleri, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı yoğun betimlemelerinden dolayı ve sonuçsuz bitme özellikleri dolayısıyla Türk okuyucuları tarafından pek de tercih edilmez. Pembe İncili Kaftan, Kaşağı gibi Ömer Seyfettin’in olay hikâyeleri ise her dönem baştacı olagelmiştir. Çünkü yüklemini cümlenin sonunda servis eden Türkçenin konuşurları için sonuç her şeydir, süreç ise gereksiz laf ebeliği…

Kahramanın sonsuz yolculuğu, mutlak sona değil ölümsüzlüğe doğru açılan kapılarla kurguludur. Bamsı Beyrek’in dik duruşu ve yaşama karşı aldığı tavır, Dede Korkut’un son hikâyesindeki ölümünün önüne geçer, çünkü son asla her şey demek değildir. Maçı kazanmak adına 90 dakika savunma yapıp son dakikada gol atmayı planlayan bir antrenör düşünülebilir mi? Ne olursa olsun sonu iyi olsun da, son gülen iyi güler gibi sözler, aslında birer temenni değil teselli cümleleridir. Masal bu ya, evvel zaman içinde bilge bir adam varmış sözleriyle kırar kabuklarını ve atılır kaos içerisinden kozmosa doğru. Bu bilgeye, hayatın anlamını arayan bir adam gider ve reçeteyi ister. Bilge kişi, hayatının anlamını sorgulayan adama içerisinde zeytinyağı dolu bir kaşık uzatır ve sarayın çevresini dolaşmasını ancak bir damlasını bile dökmeden geri getirmesini ister. Sarayı tavaf eden adam, bir damlasını bile dökmediği için huzurludur ancak bilge kişi, sarayın bahçesindeki gülleri, ağaçları, çimleri görüp görmediğini sorar adama. Adam kaşığa ve sonuca odaklanmaktan kaçırır yoldaki tüm güzellikleri. Bir kez daha bu sefer etrafı dikkatle gözlemleyerek dolaşır dışarıyı adam. Bu kez de yağlar dökülmüştür yere. Bilge, hayatın anlamının yağı dökmeden dünyayı görebilmekte saklı olduğunu söyler adama. Belki de adam hiç dönmemeliydi yeniden saraya ve gördüğü tüm güzellikleri saklamalıydı hafızasında.

Yolculuklar sadece şehirlere, ülkelere ya da denizlere yapılmazlar. Kimi zaman insan kendine doğru çıkar hayatının en büyük seyahatine. Varılan yerde değil; ulaşılmak istenen noktaya gidilirken görülen nesne ve öznelerdedir bütün anlam. Ölü Ozanlar Derneği’nde “gününü yaşa” şeklinde ifadesini bulan süreç odaklı yaşamanın önemini görmeli ve çevremizdeki olaylara bu şeklide yaklaşabilmeliyiz. Kısacası, cümlenin ögelerini ters yüz etmeli insanlığın aydınlık tarafının yaşlı bilgesi Yoda gibi…

 

Bu İçeriğe Ne Tepki Verirsiniz?