Doğada iyi ya da kötü veya doğru ya da yanlışlar yoktur, sadece sebepler ve sonuçlar var. Dolayısıyla yaşadığımız hayatta doğanın kanunları “gerçekler” üzerine kuruludur… Tahmin ediyorum ki siz de benim gibi düşünüyorsunuzdur, dünya üzerindeki her canlı ve her bitki bütünsel varlığımız için değerli… Bazen sizlere burada yazdığım hikayelerde değiniyorum, doğa öyle muazzam ki bitkilerin hayatta kalmak için bulduğu yolların çeşitliliği karşısında büyülenmemek elde değil. Bu yüzden kainatın bize verdiklerinin nefes aldığımız müddetçe korumak hepimizin insani görevi. Bir kere düşünsenize türlerini devam ettirmek ve çoğalmak için mümkün olan her şeyi yapıyorlar. Yer değiştirme konusunda özellikle dezavantajlı olan bitkilerin, sabit organizmalarını hayatta tutmak için geliştirdiği biyokimyaları gerçekten çok şaşırtıcı. Karmaşık bitkiler ortaya çıktıkça, sayısız teknikler de geliştirmişler; Çiçeklerin bazıları, tatlı nektarlarıyla tohum ya da polen taşıyıcılarını baştan çıkarırken, bazıları da toksinleri ve zehirli tuzakları seçmiş. Tabii bu zehirli bileşiklerin birçoğunun önemli tıbbi faydaları da vardır… İşte bitkilerin bu “karanlık yönleri” insanların tarih boyunca kültürel hayatlarına bir şekilde işlenmiş… Dolayısıyla birçok bitkinin - çiçeğinin hikayelerine bu şekilde ulaşıyor, doğanın kendisi zaten başlı başına zaten büyük bir hikaye oluştururken doğanın kendi içinde oluşturduklarının hikayesi eminim birçoğunuzun dikkatini çekiyordur. Evet şimdi gelelim Sokrates’in ölümüne sebep olan baldıran otuna…
Baldıran otu (Conium maculatum), ciddi sağlık sorunlarına, hatta ölüme neden olabilen oldukça toksik bir bitki. Apiaceae familyasına ait Conium cinsi, zehirli iki bitki türünden Akdeniz bölgesine ait bir bitkidir... Aynı cinse ait diğer tür (Conium chaerophylloides) ise Güney Afrika kökenli. İngilizce’de kunduz zehiri, zehirli maydanoz, şeytanın çiçeği ve çingene çiçeği gibi başka başka adlarla anılıyor. Hatta bazı yerlerde ilginç bir şekilde de anılmaktadır o da "break-your-mother’s heart /annenin kalbini kır!” gibi… Nedense baldıran otu bana ilham veriyor, hatta onun hikayesini yazmadan bir kaç gün bekledim üzerine düşündüm, üzerine sanırım günlerce konuşabilirim… Conium, bitkinin sarhoş edici zehirinin semptomları olan "vertigo" veya "girdap" anlamına gelen Yunanca kona sözcüğünden türetilmiş. Baldırgan, şeytan tersi, ağı otu gibi karanlık isimler de konulmuş bu şekilde, daha doğrusu ona baldıran otunu biz koymuşuz… Baldıran otu tamamı zehirli olduğu için, altı veya sekiz yaprak yiyen bir yetişkin ölebiliyor. Baldıran hayvanlar için de aynı ölçüde zehirli, bu yüzden açık alanda otlanan inekler bile baldıran otunu yemezler… Hatta şöyle size ilginç bir bilgi de vereyim; Yıldırım Bayezid da baldıran otunun zehiri ile intihar etmiştir.
Baldıran otunu bu kadar meşhur yapan şey ise, Antik çağın ünlü filozoflarından Sokrates ile bağlantılı olması… Bilenleriniz zaten vardır zaten ama ben yine de kısaca bir özet geçeyim… Sokrates’in MÖ 432 yılında Yunan dünyasında ünlü olmasıyla birlikte, patlak veren Peleponnes Savaşı olduğu söylenebilirim… Sokrates ilk başlarda doğa felsefesiyle ilgilenmiştir, Sokrates’in doğa felsefesine ilgisiyle insani problemlere ilgisiz olduğunu düşünmüş ve “Sadece beşeri dünya için değil doğal dünya için de geçerli olacak" gerekli açıklamayı bulamamaması Sokretes’i hayal kırıklığına uğratmış, tam bu sıralarda ise Atina’da politik düzen bağlamında yaşanan gerileme hatta kriz ile ilgili birtakım tespitlerin ardından tamamen etiko-politik bir felsefeye yönelmiştir. Tüm bunlardan sonra Sokrates "ahlak felsefesini" ciddi ve kapsamlı olarak ele alan ilk kişi olmasına sebep oluyor… İnsanların ruhlarında saklı halde bulunan ahlaksal yargıların varlığına inanır. Dolayısıyla bir filozofun görevi, bunu ortaya çıkarmak için bütün inançlarını ortaya sermektir, e tabi bu da ancak eğitimle olur. Bu nedenle Sokrates “Kendini bil” sözünü söylemiştir. Hatta arada sırada duyduğumuz oldukça meşhur olan ’Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.’’sözü de Sokrates’e aittir. MÖ. 197'den 130'a kadar yaşamış, Roma ordusunda doktor olan Nicander, zehirler hakkında şöyle yazmış: "Baldıran otu denen şu zehire dikkat edin, zira bu içecek geceden karanlığını getirecek felaketleri başımıza salabilir”
Sokrates Nasıl Öldü?
Sokrates, sayısı günden güne artan Yunan Tanrılarına inanmadığını apaçık söylediğinde yargılandı ve hapse düştü. Eski Atina Devleti’nde davalara bakan yargıç sayısı, davanın önemine göre değişmekteydi. Bu yüzden Sokrates’in davasına yaklaşık 500 yargıç bakmıştır. Suçlular genelde hitabet yetenekleri ile yargıçları etkileyip beraat ederdi. Bu yüzden ağzı iyi laf yapanlar, para karşılığı davalılara savunma yazardı. Sokrates hitabet yerine en iyi bildiği yöntem olan sorgulama yöntemini kullandı. Yargıçlar Sokrates’in hayatı karşılığında herkesin önünde “Zehirli fikirlerini” reddetmesini istemişlerdi… Sokrates elbette yargıçlardan af dilemeyi tercih etmeyip fikirlerini savundu, ve kendisi için daha onurlu bir yol olan ölümü seçti… İdamı Atina’nın kutsal gününde olduğu için ertelendi ve zindana atıldı.Zindanda hiçbir koruma bırakılmamıştı, Sokrates zindanda kaldığı süre boyunca Öğrencileriyle birlikte sohbet etti ve öğrencilerinin teklif ettiği kaçma fikrini geri çevirdi, çünkü eğer kaçsaydı suçlu ve hain kabul edilecekti. Sokrates saygı duyulan bir beyefendi olduğu için de mahkeme, ona ölüm cezasının infaz edilmesini istediği yolu seçme hakkı verir. Sokrates seçimini baldıran otundan yana kullanır ve zehri tereddütsüz içmeden önce şu sözü kullanır: "Unutmayın ben ne ilk ne de son olacağım.Hak ve hakikati, günlük yaşamın endişelerine yeğleyen birçok insanın sonu da benim gibi olacak.’’
Çoğu kaynak, baldıran otunu suyla karıştırarak veya çay olarak içtiğini söylüyor. “Ruhun ölümsüzlüğü” düşüncesini ele aldığı Phaedion adlı eserinde Platon, bu sahneyi ayrıntılarıyla anlatmış. Sokrates'in önce uzuvlarında bir uyuşma hissettiğini, ardından bu hissin tüm vücudunu ele geçirdiğini yazmış. Sokrates, zehirlenmesi boyunca tam farkındalığı sürdürmüş, hatta etrafında onun ölümüne tanıklık edenlerle konuşmaya devam etmiş onun anlatımıyla. Söylendiğine göre son sözleri şöyleydi: “Crito, Asklepius'a bir horoz borçluyuz. Lütfen borcunu ödemeyi unutma. " Onunla özdeşleşmiş olduğu için üzerindeki kırmızı lekecikleriyle Baldıran otu, Sokrates'in kanı diye de adlandırılıyor.