Çocuklar doğdukları andan itibaren sevginin içerisinde büyürler. Anne babaları, akrabaları hatta arkadaşları veya kardeşleri sevgiyi ona en çok hissettiren kişiler olmuştur. Çocuk çevresinde ne gördüyse, onu yapmayı ve onun içerisinde yaşamayı ister. Tıpkı sıvıların kondukları kabın şekillerini alması gibi, çocuklarda bulundukları ortama o sayede uyum sağlar.
Ebeveynler ellerinden geldikçe çocuklarına saygıyı ve sevgiyi aşılamaktadır. Lakin bu aşılamanın da belirli sınırları ve çerçeveleri vardır. Örneğin çok sevgi, çok ilgi beraberinde şımarıklığı doğururken, az sevgi ve az ilgi de sevgi, güven eksikliğini meydana çıkarır. O sebeple aile hem buradaki çizgiden çıkmayaya hem de çocuğuna gereken miktarda sevgiyi aşılamaya odaklanmalıdır. Çocuklarımız ile aynı ortamı paylaştığımızı unutmamalıyız. Aynı evde yaşadığımızı, o eve ait olduğumuzu, evin içerisindeki her eşyanın ailedeki herkesin olduğunu, çocuğun bireysellikten ziyade paylaşma bütünlüğünü kabul edebilmesi için aynı anda yemek yendiğini, uyku vakti veya kahvaltı vaktinin birlikte gerçekleştiğini, eşit olarak ailenin ailedeki her bireye sevgisini göstermesi gerektiğini her an aklımızda tutmalıyız. Öte yandan çocuklarımız çok fazla bireyselliğe ve tekil iş yapmaya, yalnız başına oyun oynayıp kendi alanıyla ilgilenmeye başlayınca, paylaşma duygusunu zamanla kaybedecek ve sevgisini bile kimseye aktarmak istemeyecektir ki bizler ebeveynler olarak bunu asla istemeyiz.
Çocuklarımıza paylaşma içgüdüsünü aşılamamız çok önemlidir. Dolayısıyla çocuğumuz farklı deneyimlere ev sahipliği yapacak ve kendisine ait olan ya da olmayan eşyalar ile de arasında bağ kurmaya çalışacaktır. Okulunda oyuncaklarını ve eşyalarını paylaşan bir çocuk, ilerde duygu ve düşüncelerini, özellikle de sevgisini ve saygısını daha rahat paylaşabilecek ve bunun değerini anlayacaktır. Bu sebeple okul öncesinde verilen değerlerin öncelikle ailede başlaması gerektiğini aklımızdan çıkartmamalıyız. Sosyalleşen çocuklar ve birbirlerine değer veren çocuklar çevresinin daha çok farkında olacak ve buna uygun hal ve hareketlerini sergilemek için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır.
Sevgi ailede başlayan bir kavramdır. Aile çocuğa gereken sevgiyi gösterdikten ve hissettikten sonra, çocuk bu sevgiyi kavrayacak ve yaymaya başlayacaktır. Mutlu aile, mutlu çocuk demektir. Mutlu çocuk ise çevresine ve çevresindekilere ışık saçmak için çekingen olmaz ve duygusallığıyla saygının arasındaki boyutu her daim kavrar. Örneğin çocuğunuzu parka götürdüğünüzü hayal edin. Lakin parkta ne kaydırak var ne de salıncak. Çocuğunuz hayal kırıklığına uğrayacaktır. Çünkü çocuk için park oyuncakları ve bir oyun alanını ifade etmektedir. Çocuğunuz doğa ile iç içe büyümekten hoşlansa da, doğadaki canlıların var olduğunu kabul etse de, doğanın içerisindeki yaşamı da sorgulamak isteyecektir. Parkta oyuncakların olmaması onun için sadece kötü bir deneyim ve hayal kırıklığından ibarettir. Aile de böyledir. Çocuk okuldan geldiğinde o sevgiyi evin içerisinde hissetmek ister, annesiyle vakit geçirmeyi, annesinin ve babasının ona kızmamasını ister. Tüm bunlar duygusal zekanın ürünleridir. Çocuğunuzun beklentilerini ve duygularını şekillendiren ortamın, onun amacına ve yaşına uygun olmasını sağlamalısınız. Çünkü sevgi böyle bir şeydir, saygı da sevginin bütünlüğüdür.
Kardeşler arasında kimi zaman yapmış olduğumuz benzetmeler ve kıyaslamalar da çocuğunuzun kendisine olan saygınlığını ve özgüvenini zedeleyecektir. Bunun önüne geçmek için bu kıyas ve mukayeseli cümlelerden kaçınmalısınız. Saygı, kıyasın olmadığı durumlarda ortaya çıkan bir duygudur. Bu duyguyu harekete geçiren düşünce tarzı ise, çocuğunuzun kendisine olan saygısı ve ailesinin ona verdiği değer yargısıdır. Evinizde üç çocuğunuz var ise, üçüne de aynı sevgiyi vermeli ve hissettirmelisiniz. Birinden birisi diğerine saygısızlık yaptığı zamanda ise sizler araya girmelisiniz. Burada dikkat etmeniz gereken şey ise küçüğün büyüğüne olan saygısı ve saygısızlığı değil, herkesin birbirine saygı göstermesi gerektiğidir. Baba anneye, büyük de küçüğe saygı göstermeli. Burada yapmanız gereken piramitin akışını sorgulamak değil, sevginin ve saygının herkes için geçerli bir yargı olduğunu vurgulamanızdır.
Bu duyguları kazandırırken çocuğunuza çok yüklenmemeli ve onun duygu-düşüncelerini ihmal etmemelisiniz. Çünkü baskı altında ve sürekli eleştirel cümleler içerisinde büyüyen çocuklar, özgüvenlerini kullanamayacakları için çekimser davranış tutumları sergilemeye başlayacaklardır. Çocuklarınıza sevgi ve saygıyı korkuyla değil, sevgiyle ve şevkatle vermelisiniz. Sevgi severken çoğalır, saygı ise sevdikçe artar. Mutlu çocuklar, arkadaşlarını da mutlu eder ailesini de. Çünkü en önemlisi kendisine inanır, sevgiyi ve saygıyı hak ettiğini benimser ve diğer arkadaşlarına da bu olgunluğu tattırır.